İzmir ve Çevresi Tarihi
İzmir sözünün kökeni
İzmir kelimesi eski İon lehçesinde Smurne, Attika (Atina) lehçesinde ise Smyrna diye yazılırdı.
Bugünkü Hellenler bu kentin adını Smirni biçiminde telaffuz etmekte, Gerçi son yıllarda Antik Efes kenti civarında da bu adla anılan bir köy yerleşimi izlerine rastlanmıştır. Olasılıkla İzmir’den Efes’e giden bir kısım Amazon kraliçelerinin adını yerleştikleri köye de koydukları düşünülmektedir ki bununla ilgili bilgilere eski Yunanistan’daki kaynaklarda da rastlanmaktadır.
Ancak Smyrna sözcüğü Yunanca değildir, Ege Bölgesindeki birçok yerleşim adı gibi Anadolu kökenlidir. M.Ö. 2. binin başlarına ait Kayseri Kültece yerleşiminde ele geçen bazı tablet metinlerinde Tismurna adına rastlanmaktadır. Tismurna’daki `ti’ bir ön ek olup büyük olasılıkla bir kişi ya da bir yer adını belirtmektedir. Bundan da Hellenler ya da Bayraklı höyüğünü mesken tutanların bu ön eki atıp kente ‘Smyrna’ demişlerdir. Kentin adı olasılıkla M.Ö. 300 ile M.Ö. 1800 yılları arasında Smurnu olarak anılıyordu.
Tarihi
Eski Izmir kenti (Smyrna) körfezin kuzeydogusunda yer alan ve yüzölçümü yaklasik yüz dönüm olan bir adacik üzerinde kurulmustu. Son yüzyillar boyunca Meles Çayi’nin ve Sipylos Dagi (Yamanlar Dagi)’ndan gelen sellerin getirdikleri mil ile bugünkü Bornova ovasi olustu ve yarim adacik bir tepe haline dönüstü.
Simdi Tepekule adini tasiyan bu höyügün üzerinde Tekel Müdürlügü’nün Izmir Sarap ve Bira Fabrikasi’na ait numune bagi bulunmaktadir. 1955’ten beri yogun gecekondu bölgesi olan bu çevrede Izmir’deki ilk yerlesim yeri olarak tespit edilen Izmir Höyügü bulunur. Buradaki ilk kazilarda Türk Tarih Kurumu ile Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlügü”nün katkilari büyük olmustur.
Bati Anadolu kiyilarindaki ilk yerlesimler -ki bunlar Troya Savaslarindan sonra kurulan Aiol, Ion ve Dor kökenlidir- genelde küçük yarimadalar üzerinde kurulmustur. Bunlar, Çandarli (Pitanes), Foça (Phokaia), Izmir (Smyrna), Kilizman (Klazomenai), Milet ve Iasos gibi yerlesimlerdir. Bunun nedeni yerlesim yerlerini kuran ve oturan insanlarin daha çok Hellenli ve den olmalaridir. Böylece yarimada yerlesikleri hem iki limana sahiptiler, hem de kara denizden gelecek saldirilara karsi güvence içindeydiler. Elverissiz havalarda limanlardan biri uygun olmadigi takdirde gemiciler diger limani kullanma sansina sahiplerdi. Bayrakli Höyügü körfezin kuzeydogu kösesinde, kuzeyine sarp kayali Yamanlar Dagi’ni da alarak karadan gelecek saldirilara karsi rahat bir konumdaydi. Güneyi imbata açikti. Eski Izmir yerlesimi yaklasik 3000 yil boyunca bu yarimada üzerinde ver aldi. M.Ö. 4. yüzyilin ikinci yarisinda büyük nüfus artisi yüzünden bugünkü Kadifekale (Pagos) eteklerine tasindi.
Neolitik-Tunç Çaglari M.Ö. 6500-1050
En eski Izmir’in yerlesimi Bornova ilçesindeki Yesilova Höyügü’nde 2005 yilinda yapilan kazilarda kesfedilmis, Izmir kenti tarihinde bilinenden 3 bin yildan daha eskiye M.Ö. 6500 yillarina kadar gidilmistir.Yesilova buluntulari Izmir’deki ilk yerlesimin Neolitik Çagda Bornova Ovasi’nda basladigini , yerlesim sayisinin Kalkolitik ve Tunç Çaglar süresince artarak devam ettigini göstermistir.
Symrna kazilarindan elde edilen bilgiler isiginda Tunç Çag evlerini höyügün en üst düzeyinde denizden 3 ile 5 metre yukaridaki kayalar üzerine oturtmuslardir. Bu yerlesme Eski Tunç Çagi dönemine aittir. Bulunan çanak ve çömlekler Troya dönemi ve kültürüyle (M.Ö.3000-2500) benzerlikler göstermektedir. Birinci yerlesim tabakasinin üstünde Orta Tunç Çagi dönemi yer aliyordu. Burada bulunan keramik eserler Troya II kentinde ortaya konulan sanatsal eserlerle hemen hemen özdestir (M.Ö. 2500-2000). Üçüncü yerlesme kati Troya VI ve Hitit dönemi ile çagdastir (M.Ö.1800-1ü50). Bu katta elde edilen büyük ve saglam bir vazo, Afyon ve Usak kentlerinin güneyindeki Beyce Sultan kazilarinda elde edilen kaplarin çesidindendir. Ayrica birçok kap biçimi Orta Anadolu ile oldugu ölçüde Troya VI kap kaçagi ile de benzerlikler tasimaktadir. Bundan baska yine Troya VI’da gün isigina çikan `Minyas’ tipi vazolar Bayrakli’da da ele geçmis, bir de 4-5 Myken seramik parçasina rastlanmistir. Açilan sondajlar küçük oldugundan evler hakkinda genis bilgi elde edilememistir. Tunç Çagi’nda Izmir `de yasayan yerli halkin dili konusunda herhangi bir fikir elde edilmesi mümkün olmamistir. `Minyas’ türü keramigin ele geçmesi birçok Anadolu kentinde oldugu gibi, burada da 2. Binde Akalilâra (Achaioi: Myken) ait bir ticaret kolonisinin bulunduguna iliskin ipuçlari verebilir.
Demir Çagi M.Ö. 1800-1200
Anadolu’da yazi kullaniliyordu ve bundan ötürü o dönemde tarih çagina ulasilmis bulunuluyordu. Ancak M.Ö. 1200’lerde Troya Vll ve Hitit baskenti Hattusas’in Balkanlardan gelen kavimlerce yikilmasindan sonra Orta ve Bati Anadolu yeniden yazisiz ve karanlik bir çaga, Demir Çagi’na girdi. Demir Çagi, Anadolu’da yazinin yeniden kullanilmasi ile Frigya Kralligi’nda M.Ö.730, geri kalan Orta ve Bati Anadolu’da ise M.Ö. 650 yillarina kadar sürmüstür,
Kazilarda fazla miktarda çikarilan keramik ürünlerden anlasildigina göre, Demir Çagi boyunca Eski Izmir’de Hellas’tan göç eden, Aiolller ve Ionlar yasiyordu. Yarimadada yerli halkin yasadigina dair herhangi bir bulguya ise rastlanmamistir. Bayrakli Höyügü’nün M.Ö. 1050 yillarinda kurulmaya baslayan yerlesmesinin Hellas kökenli oldugu anlasilmaktadir.
400 yil devam eden bu ilkel dönem boyunca baslica bes yerlesme kati saptanmistir. Bunlar :
I. Aiol yerlesmesi M.Ö. 1050-M.Ö.1000
II. Erken, Orta ve Geç Protogeometrik yerlesme M.Ö. 1000-M.Ö. 875
III. Erken ve Orta Geometrik yerlesme M.Ö. 875- M.Ö. 750
IV. Geç Geometrik yerlesme M.Ö. 750-M.Ö. 675
V. Subgeometrik yerlesme M.Ö. 675-M.Ö. 650
Söz konusu bes tabaka denizden 6,40 metre yükseklikte baslamakta ve 9,50 metrede son bularak 3 metre kalinliginda bir tabaka olusturmaktadir. Kazilarda elde edilen Aiol keramigi Submyken orijinlidir. Protogeometrik ve Geometrik stildeki kap-kaçak ise genelde Attika vazoculugunun bir devamidir diyebiliriz.
Demir Çagi boyunca Izmir evleri, büyüklü küçüklü tek odali yapilardan olusmakta idi. Gün yüzüne çikarilan en eski ev M.Ö. 925 ile M.Ö. 900’e tarihlenmektedir. Iyi korunmus halde ortaya çikarilan bu tek odali evin (2,45 x 4 m.) duvarlari kerpiçten, dami ise sazdan yapilmisti. Erken Geometrik dönemden itibaren (M.Ö. 875’ler) bu tek odali evler at nali biçimli bir avlunun üç bir yanini çevirmekte idiler.
Eski Izmir’liler kentlerini M.Ö. 850’lerde kerpiçten yapilmis kalin bir surla korumaya basladilar. Bu tarihten itibaren Eski Izmir’in bir kent devlet kimligi kazanmis oldugu söylenebilir. Kenti ‘Basileus’ adi verilen bir beyin idare ettigi olasidir. Göçleri gerçeklestirenler ve kent ileri gelenleri soylu tabakayi olusturuyordu. Kent duvarlari içinde yasayan nüfus olasilikla bin kisi civarindaydi. Geç Geometrik ve Subgeometrik seramikle açiklanan dönemde (M.Ö.750-650) ise yarimadanin nüfusu daha kalabalik olup belki de 1500 kisiyi asiyordu. Kent devlete ait halkin büyük bir bölümü civar köylerde yasiyordu. Bu köylerde, bu çagdaki Eski Izmir’in tarlalari, zeytin agaçlari, baglari, çömlekçi ve tasçi islikleri yer aliyordu. Geçimi tarim ve balikçilikla saglaniyordu.
Kentin en önemli kutsal yapisi Athena Tapinagi idi. Bu tapinagin günümüze degin korunan en eski kalintisi M.Ö. 725-700 yillari arasina tarihlenmektedir. Daha önceki dört dönemde (M.Ö. 1050- 750), büyük bit olasilikla yine Tanriça Athena’ya tapiniliyordu, ancak o tarihlerde kadin tanriçanin heykeli herhalde küçük bir nis (naiskos) içinde bulunuyordu. Bilindigi gibi Homeros’un destani Ilias, Aiol ve Ion lehçelerinin karisik oldugu bir dille yazilmistir. Bu nedenle dünya tarihinin bu çok önemli destansi yapiti büyük olasilikla bu iki lehçenin konusuldugu sinir bölgesi olan Izmir’de olusturulmustur. Nitekim Hellenistik dönem Izmirlileri Homeros için ‘Homeraion’ adli bir yapi insa etmislerdir.
Parlak Dönem M.Ö. 650-545
Izmir’in parlak dönemi M.Ö. 650-545 yillari arasina denk düser. Yaklasik yüz yil süren bu süre, bütün Iyon uygarliginin en güçlü dönemini olusturur. Bu dönemde Miletos’un liderliginde Misir’da, Suriye ve Lübnan’in yavuz kentiBati kiyilarinda, Propontis’te (Marmara Bölgesi), Pontus’ta (Karadeniz) koloniler kurulur ve Dogu Hellen dünyasi kita Yunanistan ile rekabet ederek birçok alanda ve konuda onun yerini almaya baslamistir. Bu dönemde Izmir’in tarimcilikla yetinmeyip Akdeniz ticaretine de ortak oldugunu görmekteyiz. Bu dönem katlarinda bulunan Fenike kökenli eserler, Kibris kökenli heykel ve heykelcikler, Ön Asya ya da Akdeniz orijinli fayans figürcükler bu uluslararasi ticaretin günümüze kalmis eserleridir.
Parlak dönemin Izmir’deki önemli belirtilerinden biri M.Ö. 650’den beri yazinin yayginlasmaya baslamasidir. Kadin tanriça Athena’ya sunulan armaganlarin birçogunda sunu yazitlari bulunmaktadir. Kent halkinin sayisi fazla olmasa da bir bölümü okuryazardir. Kazilarda ortaya çikarilan Athena Tapinagi (M.Ö. 640-580), Dogu Hellen dünyasinin en eski mimarlik eseridir. En eski ve en güzel sütun basliklari su ana kadar Izmir’de bulunmustur. Samos, Milet, Efes, Erythrai ve Phokaia’da çikarilan sütun basliklari M.Ö. 6. Yüzyilin ikinci yarisindan (M.Ö. 575-550) tarihinden önce degildir. Helken sanatinin en özgün mimarlik ögeleri olan Aiol ve Ion türü basliklar ile Ion ve Lesbos biçimi kymationlar (yaprak ya da yumurta sekilli mimarlik süslemesi) doguslarini Eski Izmir de gün isigina çikan ve büyük ölçüde Anadolu Hitit sanatindan esinlenmis olan bu basliklara borçludurlar
Hellen Dünyasinin çok odali ev tipinin en eski örnegi Eski Izmir de bulunmustur. Gerçekten M.Ö. 7. Yüzyilin ikinci yarisinda yapilmis olan iki katli, bes odali, ön avlulu çifte megaron, Hellenlerin bugün için bilinen, bir çati altindaki en eski çok odali evdir. Ondan önceki Yunan evleri yan yana dizilmis megaronlardan olusuyordu. Eski Izmir’in cadde ve sokaklari daha 7. yy’in ikinci yarisinda izgara planli idi, caddeler ve sokaklar kuzeyden güneye ve dogudan batiya uzaniyor, evler genellikle güneye bakiyordu .
Ilerde M.Ö.5. yüzyilda Hippodamos tipi adini alacak olan bu kent plani özünde Yakin doguda çoktan biliniyordu. Bayrakli sehir plani bu tür kent dokusunun Bati dünyasindaki en erken örnegidir. Ion uygarliginin en eski parke döseli yolu Eski Izmir’de gün isigina çikarilmistir.
Hellen dünyasinin en eski sivil mimarlik eseri Eski Izmir’de 7. Yüzyilin ilk yarisinda yapilmis olan güzel tas çesmedir. Bir zamanlar Yamanlar Dagi üzerinde yükselen Tantalos mezari, tholos biçimli anitsal mezarlarin güzel bir temsilcisidir. Tantalos tümülüsünün mezar odasi adi geçen çesmenin planinda idi ve onun gibi Isopata tipi adini tasiyan yapi türünde idi, yani plani dörtgendi ve üstü bindirme teknigindeki bir tonozla örtülü bulunuyordu. Tantalos mezari adi ile anilan bu anitsal eser Eski Izmir’de MÖ.520-580 tarihlerinde yönetimi elinde tutan basileusun ya da tyranin mezari olmalidir.
Eski Izmir’de, çömlekçi islikleri, arkeoloji literatüründe “Oryantalizan” ya da “Friz Stili” adi ile anilan seramik türünün güzel örneklerini üretiyor, tasçi ustalari mimarlik eserlerinden baska anitsal boyda heykeller ve heykelcikler yontuyor ve bütün bu sanat yaratilarinin bir bölümü dis pazarlara sürülüyordu.
Bilindigi gibi M.Ö. 6. Yüzyilin ilk yarisinda o zamanki antik dünyanin kültür merkezi Bati Anadolu idi. Özellikle Milet’de tarihte ilk defa batil inançlardan ve her çesit din etkisinden kurtulmus, özgür düsünceye dayali bilimsel arastirmalar baslamisti. Dogu dünyasinin zengin bilgi ve deneyim hazinelerinden yararlanarak ve özellikle özgür düsünce yöntemiyle Thales, Anaksimenes ve Anaksimandros gibi doga filozoflari’ bugünkü Bati uygarliginin temellerini atmislardi. Thales dünyada ilk defa bir doga olayini, M.Ö. 28 Mayis 585 tarihinde olagelen günes tutulmasini olusundan önce hesaplamistir. Böylece kültür ve bilim alaninda tarihin baslangicindan beri 2500 yil boyunca Mezopotamya ve Misir’in elinde olan önderlik, Bati Anadolu’ya geçmistir. Bati Anadolu bu önderligini Iranlilarin Anadolu’yu isgal ettikleri 545 yilina degin korumustur. Ancak Iran isgali ile filozoflar, bilim adamlari ve sanatçilar Atina’ya göç edince kültür ve ilim alanindaki önderlik Atina’ya geçmistir.
Milet, Efes, Samos gibi Izmir de 6. Yüzyilin baslarinda büyük olasilikla düsünce ve bilim alaninda önde gelen kentlerden biriydi. Ancak Eski Izmir M.Ö. 640-545 tarihlerinde döneminin en ileri kültür merkezlerinden biri oldugu halde daha sonralari önemini yitirdigi için, çalismalarda eskisi hizini kaybetmisti. Eski Izmir’in edebiyat, siir, tarih, felsefe ve bilim konularinda ne düzeyde oldugu hakkinda yeterli bilgi mevcut degildir. Mimarlik konusunda ise önemli bir merkezdi.
Herodotos, Eski Izmir’i Lidya krali Alyattes’in aldigindan bahseder. Kazilarda da bu olay M.Ö. 500 siralarina tarihlenir. Kent ve Athena tapinagi tahrip olsa da Izmirliler M.Ö. 590 yillarinda tapinagi tekrar insa ederler.
Daha sonra Persler tarafindan 6. Yüzyilin ortalarinda ele geçirilen kent. Bu olayla birlikte parlak devrini tamamlamistir. Bu tarihten sonra Athena tapinagina hediye edilmis hiçbir armagan bulunamamasi da bu tahribatin önemli göstergelerinden birisidir.
Gerileme Dönemi M.Ö. 500-300
Athena Tapinagi M.Ö. 545 tarihlerinde terkedilmisse de yerlesim sürmüs, ancak bundan sonra 200 yil kadar bir süre eski Izmir önemini ve islevini yitirmistir.
M.Ö. 5. yüzyil boyunca küçük ancak zengin bir yerlesmenin yer aldigi Bayrakli Höyügü M.Ö. 5. yüzyilin sonunda ve özellikle 4. yüzyil süresince yogun bir iskana sahne olmustur. Bu dönemde, ortalarinda büyük avlular olan biri 5, biri 8 ve digeri 15 odali olmak üzere üç ev gün isigina çikarilmistir. Bunlarin, kenti idare eden ve muhtemelen dönemlerindeki Pers etkisine uyarak yakin civardaki Larissa’da oldugu gibi, birer tyran olan beylere ait olmalari akla yakin gelmektedir. Nitekim Yamanlar Dagi’nda hala kismen korunmus olan ve önemli kisilerin mezarlari olmasi gereken düzgün krepisli birkaç 4. yüzyil tümülüsü bu düsünceyi desteklemektedir.
Söz konusu merkezi avlulu büyük üç evden baska birçogu megarondan bozma dörtgen planli küçük evler bulunmustur. Bayrakli höyügünün bütün üst düzeyinin 4. yy. boyunca evlerle kapli oldugu söylenebilir. Öyle anlasiliyor ki Anadolu’daki Pers isgali 4. yüzyilda gücünü yitirmis ve Iyon kentlerinin büyümesine neden olmustur. Meydana gelen nüfus patlamasi ile yüz dönümlük Bayrakli Höyügü, Izmirlilere küçük gelmeye basladigindan, M.Ö. 300 tarihlerinde Kadifekale (Pagos) eteklerinde yeni Izmir kenti kurulmustur.
Hellenistik Dönem’de ve Roma İmparatorluğu yönetiminde İzmir M.Ö. 333-M.S. 395
Büyük Iskender’in Issos’ta (Iskenderun) Pers Krali Darius’u yenmesinden (M.Ö. 333) ve arkasindan bütün doguyu ele geçirmesinden sonra Hellen dünyasi büyük bir refah çagina eristi. Kentler nüfus patlamalarina sahne oldu. Hellenistik Dönem’de Iskenderiye, Rodos, Bergama ve Efes kentlerinden her biri 100 binin üstündeki bir nüfusa eristiler. Küçük bir tepecigin üzerinde kurulmus olan eski Izmir kentinin duvarlarinin içinde yalniz birkaç bin kisi yasayabiliyordu. Bu nedenle en geç M.Ö. 300 siralarinda Kadifekale’nin eteklerinde, yeni ve büyük bir kent kuruldu.
M.Ö. 323 yilinda Büyük Iskender’in ölümü üzerine çikan iç savasta Izmir (zamanin ismiyle Symrna), önce Lysimakhos’un, sonra Lysimakhos’u M.Ö. 281 yilinda yapilan Corupedion Savasi’nda yenen Selevkoslar’in krali 1. Selevkos’un eline geçti. Selevkos egemenligi M.Ö. 190 yilinda yapilan Magnesia (bugün Manisa) Savasi’na kadar sürdü. Selevkoslar, Romalilar’a karsi kaybettigi bu savastan 2 yil sonra yapilan Apameia (bugün Dinar) savasiyla Bergama Kralligi’na verildi. Bergama’nin egemenligi, Kral 3. Attalos’un ölümüne dek sürdü ve bu tarihte Romalilar’in eline geçti ve Asya Eyaleti’ne baglandi.
Tarihçi Strabon, Smyrna’nin kendi zamaninda yani M.Ö. 1. yüzyila geçis sirasinda en güzel Iyon kenti oldugunu belirtmektedir. O dönemde kentin küçük bir bölümü Kadifekale’nin Pagos’un üzerindeydi. Büyük bölüm ise düz arazi üzerinde bulunan liman çevresine toplanmisti. Ana tanriçanin tapinagi ile gymnasion da bu hat üzerinde yer aliyordu. Caddeler düzdü ve tamami büyük taslarla düzgün bir biçimde kaplanmisti. Aristeides, kentin dogu-bati yönünde uzanan iki ana yolunun (Kutsal yal ve Altin yol) bulundugunu ve bu yollarla kentin , denizden gelen esinti ile serinledigini anlatmaktadir. Strabon Izmir’de Homereion olarak adlandirilan bir stoanin varligindan söz eder (belki de bir perystil ev). Bu evin içinde Homeros’un bir heykeli bulunuyordu.
Roma Çagi’nda Izmir’de insa edilen yapilar arasinda, Kadifekale’nin (Pagos) kuzeybati etegindeki antik tiyatro ve batidaki stadyumun her ikisinden de pek az iz kalmistir. Diger taraftan Smyrna Agorasi oldukça iyi korunmus olup, bugün kisaca Agora olarak bilinmektedir. Agoranin ölçüsü 120×80 metre uzunlugunda genis bir avlusu vardi. Dogusunda ve batisinda birer stoasi vardi. Her iki yapi 1 7,5 m. olup ikiser katliydi. Ayrica 28 m. uzunlukta bir bazilika da mevcuttu. M.Ö. 2. Yüzyilda Romalilarin egemenligine giren Izmir ikinci kez altin dönemini yasamaya baslar. M.Ö. 88 yilinda Pontus Krali 6. Mithridates’in eline geçtiyse de 2 yil sonra Romalilar sehri geri aldi.
Incil’de sözü edilen “Yedi Kilise”den bir tanesinin bulundugu Smyrna Hiristiyanligin gelismesinde önemli bir rol oynar. Izmir’in ilk baspiskoposu olan Aziz Polikarp havari ve Incil yazari St. John’un ilk müridlerinden biridir. Yaklasik M.S. 70 yilinda Anadolu’da dogmus, inancindan ötürü 23 Subat 155 tarihinde, Izmir akropolü üzerinde bulunan stadyumda Romalilar tarafindan yakilarak ölüme mahkum edilmistir. M.S. 395 yilinda Roma Imparatorlugu ikiye bölününce, Izmir, sonradan Bizans Imparatorlugu olarak taninacak Dogu Roma Imparatorlugu’nun bir parçasi olur.
Bizans Imparatorlugu yönetiminde Izmir; Araplar, Selçuklular, Cenevizliler, Aydinogullari, Haçlilar, Mogollar tarafindan istila edilmistir.
Bizans Imparatorlugu döneminde Araplar, Selçuklular, Haçlilar ve Cenevizliler kenti ele geçirmek için birbirleriyle savasirlar. Kenti ilk önce Araplar 672 yilinda denizden zaptedip Istanbul’a yaptiklari akinlarda bir üs olarak kullanirlar. Türkler Izmir’i ilk kez 1076’da Sulçuklu akincilarindan ve zamanla ilk büyük Türk denizcisi olacak Çaka Bey’in komutasinda ele geçirirler. Izmir’den hareketle Ege Adalari ve Çanakkale Bogazi’na düzenledigi akinlarla Bizanslilara korku salan Çaka Bey’in ölümünden sonra Bizanslilar kenti 1098’de geri alirlar ve sehrin kiyi tarafi 1204 yilinda Rodos Sovalyeleri’nin eline geçer. 1310’da Aydinoglu Umur Bey tüm sehri ele geçirir. 1344 yilinda Cenevizliler kiyidaki St. Peter kalesini ele geçirirler. Cenevizliler asagi kenti kontrollerinde tutarken Aydinogullari Beyligi yukari kentte (Kadifekale) hakimiyet kurar. Gavur Izmir deyimi o dönemden kalmadir ve Cenevizlilerin elinde kalan asagi kenti tanimlamak için kullanilmistir. 14.yüzyil ortalarinda St. Peter kalesi ve asagi kent bu kez Rodos Sövalyeleri tarafindan ele geçirilir. Bu arada Osmanli Devleti 1398’de Izmir üzerinde hakimiyet kurdu. Ankara Savasi’ni kazanarak Osmanli Devleti’ni maglup etmis olan Timur’un 1403’de bizzat komuta ettigi Mogol ordusu kenti istila edip, St.Peter Kalesini yerle bir eder. Bu fetih Timur’un Hristiyan güçlere karsi yapmis oldugu tek savas olmasi nedeniyle ayrica önemlidir. Osmanli Devleti’nin toparlanmasindan sonra 1422 yilinda II. Murat kenti zapteder ve Izmir bundan sonra Osmanli Imparatorlugu’nun bir parçasi olur.
Osmanli Imparatorlugu yönetiminde Izmir; Dogu Akdeniz’in ticaret kavsagi
Osmanli idaresinin ilk yüzyillarinda ikinci derece bir sancak olan Izmir’in Ilk Osmanli yöneticisi Karasubasi Hasan Aga’dir. Izmir 1605-1606 yillarinda Celali Isyanlari kapsaminda Arap Sait ve Kalenderoglu ayaklanmalarina sahne olmustur. Ancak kent, Osmanli Imparatorlugunun 1620 yilinda yabancilara tanidigi kapitülasyonlardan sonra giderek Imparatorlugun en önemli ticaret merkezlerinden biri haline gelir.
1619’da Fransiz, 1620’de Ingiliz konsolosluklari açilir. Bu arada sehrin nüfus yapisi da degismeye baslar. 16. yüzyil kaynaklari Izmir’de 19 cami, 18 havra ve sadece 1 Rum Ortodoks kilisesi bulundugunu, kentin 9 mahallesinden sadece birinde Hristiyanlarin yasadigini belirtmektedir. Dolayisiyla, o dönemde sehir merkezinde Müslüman-Türkler çogunlukta, önemli ve köklü bir Musevi cemaati mevcut (Sabetay Sevi 17. yüzyilda Izmir Musevi cemaatinin içinden çikmistir) ve Hristiyan Rumlar azinlikta olmalidir. Evliya Çelebi de, 1672’de Izmir’i ziyaretinde, nüfus yapisindaki degisimin ilk gözlemlerini kaydeder ve Punta (Alsancak) mahallesinde giderek artan sayida yerli gayrimüslimlerin, Levantenlerin ve Batili tüccarlarin yogunlastigini yazar. Izmir’de 1676’da yaklasik 30 bin kisinin öldügü bir veba salgini, 1742’de sehrin yarisinin yandigi büyük bir yangin olur. Osmanlilarca Izmir’e pasa düzeyinde yapilan ilk atama, 1707’de yabanci tüccarlarca düzenlenen Buca ayaklanmasi ndan sonra 1716’da tayin edilen Köprülü Abdullah Pasa’dir. 18. yüzyil ve 19. yüzyil larda kent Fransiz, Ingiliz, Hollandali ve Italyan tüccarlarin gözdesidir. Bu gelismeye paralel olarak, eyalet merkezi (Aydin eyaleti) önce 1841’de geçici olarak, sonra da 1850’de temelli Izmir’e aktarilmistir. Ayni yil Sultan Abdülmecit, 1863’de de Sultan Abdülaziz Izmir’i ziyarete gelmisler, 1871’de kurulan belediyenin ilk baskani da Yenisehirlizade Ahmet Efendi olmustur. Çokuluslu bir ticaret sehri haline gelen ve servet birikimi yaratarak metropollesen Izmir civarinda asayisi korumak herzaman zorlu bir ugras olmustur. Bu baglamda, bölgenin ünlü Rum eskiyalarindan Katirci Yani 1853’de Buca’da yakalanabilmis, basta Çakircali Mehmet Efe olmak üzere, efeler ve eskiyalar Izmir’e özel ilgi göstermisler, çogu kez resmi görevlilerden, yerli, levanten ve yabanci tacirlerden ve azinliklardan olusan çetrefil bir iliskiler agi içinde rol oynamislardir.
Izmir I. Dünya Savasindan sonra 15 Mayis 1919’da Yunan ordusu tarafindan isgal edilir. Bu isgal 9 Eylül 1922 tarihinde sona erer. Ancak, Izmir 13 Eylül 1922 sabahi tarihinin belki de en büyük felaketlerinden birini yasamaktan kurtulamaz. Basmane semtinde baslayan yangin 2.600.000 metrekarelik bir alanda 20.000’den fazla ev ve isyerini tahrip eder. Bu yangin ne yazik ki kentin geleneksel alaninin dörtte üçünü tahrip etmistir. Fakat yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte Izmir zümrütü anka kusu gibi kendi külleri içinden yeniden dogmustur. Yangin alaninda bugün Izmir Enternasyonal Fuari bulunmaktadir.