Hattuşaş Tatil Gezi Rehberi

Hititlerin başkenti olan Hattuşaş (Boğazköy), Çorum iline bağlı Boğazkale ilçesinde, bir teras ve büyük bir kayalık üzerinde yer almaktadır. Başkentin adı, Hattiler tarafından verilen “Hattus”tan türetilmiştir. İlk yerleşim Kalkolitik Çağda başlamış; İlk Tunç Çağında Hattiler’in, sonra Asur ticaret kolonilerinin yerleşim yeri olan Hattuşaş, Hititler döneminde başkent olmuştur.Dönemin mîmarlık ve sanatının odak noktası olmuştur. Boğazköy’de bulunmuş ilk Hitit belgesine göre, tarihi daha eskilere giden yerleşim, şehir devletleri döneminin en büyük Hitit kralı olan Kussara kralı Anitta tarafından İ.Ö.XVIII. yüzyılın başlarında yıkılmış ve “benden sonra gelecek kral Hattuşa’yı yeniden kurarsa tanrının fırtınası ile vurulacaktır” diye lânetlenmiştir. Ancak, kralın ölümünden kısa bir süre sonra, yaklaşık İ.Ö.1700’lerde yerleşim “Hattuşa” adıyla yeniden kurulmuş ve Kral I. Hattuşili zamanında Hititlerin başkenti olmuştur. Hititlerden önce kentte İ.Ö.XIX.-XVIII. yüzyıllarda Hattilerin yaşadığı ve burada bir Assur ticaret kolonisinin (Karum) bulunduğu, kentin kuzeyindeki Büyük Tapınak çevresinde Alman heyeti tarafından yapılan kazılarda açığa çıkarılan kalıntılar ve diğer buluntulardan anlaşılmıştır.
Hattuşaş, 1834 yılında il kez Fransız seyyah Charles Texier tarafından ziyaret edilmiştir. Yerleşimdeki ilk sistemli kazı 1906 yılında Alman Arkeolog Hugo Winckler ile İstanbul Müzesi’nde görevli Arkeolog Theodor Macridy Bey tarafından yapılmış ve yerleşimin tarihçesini aydınlatan ilk çivi yazılı tabletler açığa çıkarılmıştır. Bu tabletlerin okunmasıyla Hititlerin başkenti olduğu anlaşılan Hattuşaş’ta 1907’de, Otto Puchstein’ın da katılımıyla Alman Arkeoloji Enstitüsü ve Alman Doğu İncelemeleri Kurumu tarafından ortaklaşa yürütülen çalışmalar 1912 yılına kadar sürdürülmüştür. I.Dünya Savaşı nedeniyle ara verilen kazı çalışmaları 1931 yılında Kurt Bittel tarafından başlatılmıştır. II. Dünya Savaşı nedeniyle ara verilen kazılara ise yeniden başlanmış, 1981-93 yılları arasında Peter Neve‘nin yaptığı kazılar Jürgen Seeher başkanlığında sürdürülmektedir.
1986 yılında UNESCO Dünya Miras Listesine alınan Çorum, Boğazköy’deki Hattuşa, Hitit İmparatorluğunun başkenti olarak Anadolu’da yüzyıllar boyu çok önemli bir merkez olmuştur. Hattiler tarafından “Hattuş” olarak adlandırılan şehir, Hitit egemenliğine geçtikten sonra “Hattuşa” adını almıştır. M.Ö.1700’lerde Kuşşara şehrinin kralı Anitta tarafından ele geçirilen ken, Anitta tarafından yıkılmıştır. Yazılı kayıtlarda Anitta ilk Hitit kralıdır. Yaklaşık yüzyıl kadar sonra kent, I. Hattuşili tarafından tekrar kurulmuş ve 400 yıldan uzun bir süre hüküm sürecek olan bir uygarlığın başkenti haline getirilmiştir. Coğrafi olarak içinde bulunduğu alan şehre doğal koruma sağlamaktadır. Günümüzde görülebilen kalıntıların büyük çoğunluğu Büyük Kral IV. Tudhaliya dönemine aittir. Bu kalıntılar arasında tapınaklar, kraliyet konuları ve surlar sayılabilir.
Hititlerle Mısırlılar arasında yapılan Kadeş Antlaşması metin tabletleri Boğazkale’de bulunmuştur. Ayrıca, Hattuşa’nın en büyük kutsal mekanı, şehrin dışında yer alan, yüksek kayalar arasında saklanmış Yazılıkaya Kaya Tapınağı’dır. Tapınak’ta 90’tan fazla tanrı, tanrıça, hayvan ve hayal ürünü yaratıklar kaya yüzeyine işlenmiştir. Hititlerden sonra bölgeye Frigler (MÖ.750), Medler, Galatlar, Romalılar, Bizanslar hakim olmuştur. Helenistik dönemde bir köy yerleşimi olmaktan ileriye gidememiştir. Bizans’ın son dönemlerinde terk edilmiştir.
Malazgirt Zaferi’nden (1071) sonra 1075 yılında Melik Ahmet Gazi komutasındaki Danişmendli ordusu tarafından Çorum Bölgesi’nin fethiyle buraya da Türk göçleri başlamıştır. XVI.yüzyılda Türkmen boylarından Maraşlı Dulkadiroğullarından bir grup önce Boğazköy’ün 3 km. kuzeyindeki Yekbas’a yerleştirilirken, XVII. yüzyılın sonunda buradan Eski Hitit başkentinin eteğine taşınmışlardır. Hattuşaş 1986 yılında UNESCO’nun “Dünya Kültür Mirası” listesine alınmıştır.
Hattuşaş kelimesi, Hattus’dan, yâni Hatti insanlarının verdiği orijinal addan gelir. Çok geniş bir alanı kapsar. Uzun zamandan beri yapılan kazılarda beş kültür katı ortaya çıkmıştır. Bu katlarda Hatti, Âsur, Hitit, Frig, Galat, Roma ve Bizans dönemlerinden kalma kalıntılar bulunmuştur. Kalıntılar Aşağı Kent, Yukarı Kent, Büyük Kale (Kral Kalesi), Yazılıkaya’dan oluşmaktadır. Burada bulunan kalıntılar Kral Sarayı, (3500 çivi yazılı tablet içeren) iki katlı Arşiv Yapısı, Hitit Dönemi’nden kalma dört tapınak, anıtsal kapılar (Kral Kapısı, Sfenksli Kapı, Arslanlı Kapı, Poternli Kapı ve Batı Kapısı), Gök Tanrısı Teşhup’un tapınağı bulunmaktadır.
Hattuşaş kentinin yerinde günümüzde yalnızca kentteki binâların alt kısımlarını oluşturan taşlar, potern denilen kaçış tüneli, arslanlı kapı ve renkli bir sunak taşı bulunmaktadır.Resimde görülen taşlar arkeologlarca bulunup yerlerine oturtulmuş ve böylece kentin plânı ortaya çıkarılmıştır.Hattuşaş’ın “Yukarı Şehir” olarak bilinen kesimi 1 km² den daha büyük bir yüzölçümü olan eğimli bir arâzidir. Bu alan, M.Ö. 13. yüzyılda Geç İmparatorluk Çağı’nda şehrin gelişmesine sahne olmuştur. Yukarı Şehir’in geniş bir bölümü yalnızca tapınak ve kutsal alanlardan oluşmaktadır. Yukarı Şehir, geniş bir kavis hâlinde onu güneyden çeviren bir surla donatılmış olup sur üzerinde beş kapı mevcuttur. Şehir, surunun en güney ucunda ve kentin en yüksek noktasında bastionla sfenksli kapı yer almaktadır. Diğer dört kapıdan güney surunun doğu ve batı ucunda karşılıklı Kral Kapısı ve Aslanlı Kapı yer almaktadır.
Yukarı Şehir’de görülen yapılaşma üç evrelidir. Birinci evre, ilk surların inşaatı ile çağdaştır. İkinci evre, surlarda görülen ilk tahrâbattan sonraki yeniden yapım ve tapınak kentinin son biçimini almış olmasıyla belli olan evredir. Son evredeyse mevcut yapılarda görülen tâdilat ve tâmiratlar ve dinsel amaçlar dışında bir yeni yapılaşma başlamıştır. Yukarı Şehir’de “Mâbedler Mahallesi” olarak bilinen alan, sfenksli kapıdan Nişantepe ve Sarıkale’ye kadar uzanır. Bu alanda çeşitli evrelere âit birçok tapınak açığa çıkarılmıştır. Tapınak plânlarının genel karakteri, bir orta avludan girilen ve birer dar ön mekânla derin ana mekânlardan oluşan kült odaları grubunun yapıyı biçimlendirmesi şeklindedir.
Kuzey ve güney binâsı dışında önemli bir yapı da Batı Binâsı ve Saray Arşivi’dir. Büyük bir yangınla tahrip olmuş binânın yamaçta iki bodrum katı olduğu düşünülmektedir. Bu iki bodrum katında yaklaşık 3300 adet bulla ve 30 çivi yazılı tablet bulunmuştur. Bullaların 2/3’ü büyük kral mühürleri taşımakta ve kronolojik listeye göre I. Şuppiluliuma’dan Hattuşaş’ın son kralı ve onun torunu II. Şuppiluliuma’ya kadar kralları temsil etmektedir. Kral mühürleri yanında kraliçe mühürleri (tavananna) de açığa çıkarılmıştır.
Hattuşaş örenyerinden Büyükkale’de yapılan kazılar, M.Ö. 13.-14. yüzyılda Hitit krallarının saray yapılarını ve bunları koruyan sur sisteminin özelliklerini gün ışığına çıkarmıştır. Giriş kapısı güneybatıda olan kalenin surları, sandık duvar tekniğiyle inşâ edilmiştir.
Büyükkale’de bir bütün hâlinde saray yapısı görülmez. Kazılar sonucunda ortaya çıkan farklı boyutta ve türdeki yapılar, büyük iç mekânlar, avlular ve direkli galeriler yoluyla birbirine bağlanarak kale içindeki bütünü oluştururlar. Kalede arşiv odaları, depo odaları, büyük kabul salonu, su kültüyle ilgili binâ ve kutsal mekânlar yer almaktadır. Hitit sonrasındaysa kalede Frig yapı kalıntılarına rastlanmıştır.
Hattuşaş’da en önemli mîmârî alanlardan birisi de Büyük Mâbet’tir. Hattuşaş’ta kuzey şehrinin merkezini oluşturan Büyük Mâbet, Hati’nin Fırtına Tanrısı ve Arinna Şehri Güneş tanrıçasının evi olarak yapılmıştır. Tapınağın çevresinde kaldırım taşlı yollar, meydanlar ve bunların arkasında bu yollara açılan dört yönde depo odaları yer almaktadır. Büyük Mâbet, Aşağı Şehir mahallelerinden bir duvarla ayrılmaktadır. Taş bir teras üzerine kurulan Büyük Mâbet’in kutsal bir merkez olduğu kadar ekonomik bir merkez olarak da kullanıldığı, magasinlerde açığa çıkarılan büyük küplerden anlaşılmıştır. Yine mâbedin doğu magasinlerinde tabletlerin bulunması, burada bir arşivin olduğunu da ortaya koymuştur.
Yazılıkaya Tapınağı

Yazılıkaya, Eskişehir yakınlarında ve Anadolu’nun ilk halklarından Friglerin en önemli dini merkezi… Frig yazısı henüz çözülemediği için bu büyük dini merkezdeki anıt kayada neler yazdığıbilinmiyor… Bir gün,Yazılıkaya’nın sırrı çözüldüğünde insanlık tarihinde yeni bir sayfa açılacak…
Friglerin, İsa’dan önceki 13. yüzyılda Trakya’dan kalkıp kabileler halinde Anadolu’ya geldikleri; Sakarya Nehri’nin kıyılarından başlayarak Anadolu’ya yerleştikleri sanılıyor… Sanılıyor çünkü tarih, eskiye ait birçok bilgiyi saklamaya devam ediyor… Ama tarih, Friglerin İsa’dan önceki 8. yüzyılda Anadolu’nun güçlü bir devleti olarak boy gösterdiklerinde başkentlerinin Gordion olduğunu da yazıyor… Efsanelere konu olan krallarının adının Midas olduğunu da.O dev cüssesi ile Yazılıkaya’nın arkeoloji tarihine geçişi bir rastlantı ile oluyor. 1800’lerin hemen başında İngiliz Yüzbaşı William Martin Leake , bir grup arkadaşıyla Mısır’a giderken Anadolu’nun içlerine giriyor.Yüzbaşı, Seyitgazi’de bazı antik kalıntıların varlığını öğreniyor ve köylere doğru ilerliyor… Ormanlık bir arazide karşısına Yazılıkaya çıkıyor… Gezi notlarını 1824 yılında yayımladığında Frigya, Avrupalı arkeologların, gezginlerin ve maceraperestlerin uğrak yeri oluyor.
Osmanlı, Rus Harbi sırasında Kafkasya’dan göç eden Çerkezleri 1896 yılında Yazılıkaya’nın hemen dibine, birkaç metre ötesine yerleştiriyor… Yörenin ormanlık yapısı Kafkasya’yı andırıyor… Çerkezlerden dolayı köye Çerkez köyü deniyorsa da köyün adı sonradan Yazılıkaya köyü oluyor… Yıllar içinde ormanlar elden gittikçe Çerkezler de Amerika’ya gitmeye başlıyor ve köyde bugün ancak 25 hanede 70 kişi hayvancılıkla geçinmeye çalışıyor.
Yazılıkaya’nın hemen arkasında yarım kalmış ”Küçük Yazılıkaya” ya da ”Bitmemiş Anıt” tan anlaşıldığına göre önce kayanın üst kısmı kesilip işleniyor ve kayanın kalan kısmı iskele kurmak yerine platform olarak kullanılıp, çalışmaya devam ediliyor.
20 metreye yaklaşan yüksekliği ve 400 metrekareyi bulan işlenmiş yüzeyi ile doğuya bakan Yazılıkaya Önünde Hitit mimari özelliklerinin yansıtıldığı iki kaya odadan oluşmaktadır. Şehirdeki tapınak yapılarından farklı olarak burası, her iki kült odası (A ve B Odası) da üstü açık olan ve yüksekliği 12 metreye varan kayalıklarla çevrili bir açık hava tapınağıdır. En geç MÖ. 15. yüzyıldan itibaren kullanılan Yazılıkaya’da Hitit sanatçıları ancak MÖ. 13. yüzyılda kayaya uzun sıralar halinde tanrı ve tanrıça kabartmaları işlemişlerdir. Burası olasılıkla “Yeniyıl şenliği evi” dir. Hava tanrısına ait bu evde yeniyıl ve ilkbahar kutlamalarında tüm tanrılar bir araya geliyorlardı.Sol tarafta tanrılar, sağ tarafta ise tanrıçalar betimlenmişti. Hepsi bir yöne bakan figürler odanın arka duvarına doğru gidiyor gibi görünürler. Arka duvarda ana sahne işlenmiştir:Tanrılar ve tanrıçalar geçidinin önderleri olan en yüksek iki tanrı Hava Tanrısı ve Güneş Tanrıçası burada karşılaşmaktadırlar.
Odanın sol tarafındaki tanrılar genellikle kısa etekli ve sivri başlıklıdır. Hepsi ucu yukarı dönük ayakkabı giyerler; yine tanrıların çoğu silah olarak orak biçimli ucu kıvrık kılıç ve omuzlarında bir topuz taşırlar. Odanın sağ tarafındaki tanrıçalar ise uzun pilili etek, ucu yukarı dönük ayakkabı giyip küpe takarlar. Tanrıçaların başlarında yüksek başlıklar vardır. Bireysel atribüler hemen hemen hiç yoktur.
Asıl kaya tapınağı, dışarıdan büyükçe bir yapı kompleksi ile ayrılır. Sadece duvarlarının temel ve kaideleri günümüze ulaşan yapının rekonstrüksyon çizimi burada da ahşap iskeletler ile desteklenen kerpiç duvarlı ve düz damlı yapıların bulunduğunu gösterir. Bu yapı kompleksinden geçip büyük A Odasına giriliyordu. Odanın her iki tarafında sürekli şeritler halinde, kireçtaşı kayaların oluşturduğu duvarlara işlenmiş kabartmalar görülür.
Bu tapınaktaki en büyük kabartma figür, ana sahnenin karşısındaki duvarda tanrıçalar geçidinin sonuna işlenmiştir. Burada bir tanrı değil, Büyük Kral IV. Tuhaliya’nın tasvir edilmesi önemlidir. Ana sahneye belirli bir uzaklıkta, ancak tam karşısında, adeta en yüksek tanrılara saygısını sunmak istercesine tasvir edilmiştir. Yazılıkaya Tapınağı’nın MÖ.13. yüzyılın ortalarında son şeklini almasından bu büyük kralın sorumlu olduğu görüşünü destekleyen etkenlerden biri, bu figürdür.
Karşıdaki duvarda bir kabartmada Tanrı Şarrumma Büyük Kral Tudhaliya’ya sarılarak ona kılavuzluk ediyor.
İkinci bir tasvirde dikey duran bir kılıç görülür. Kılıcın kabzasını boynuzlu sivri tanrı başlığı takmış bir erkek başı oluşturur. Bu Yeraltı Tanrısı Nergal olmalıdır. Ayrıca, B odasında Büyük Kral IV. Tudhaliya’nın adını ve ünvanını içeren bir kartuş kabartma olarak bulunur. Bu odayı Büyük Kral II. Şupiluliuma’nın ölen babası IV. Tudhaliya anısına yaptırdığı ve buraya bir de heykelini diktirdiği düşünülüyor.
Ayrı bir girişi bulunan Küçük Galeri’yi girişin iki yanında bulunan aslan başlı, insan gövdeli kanatlı cinler korumaktadır.Küçük Galerinin batı duvarında sağa doğru sıralanan on iki tanrı, doğu duvarında ise Kılıç Tanrısı ile Tanrı Şarruma ve himayesindeki kral IV. Tuthalia yer almaktadır. Bu kısımda iyi korunmuş kabartmalar dışında kayaya oyulmuş üç adet niş bulunmakta ve bu nişlere bir takım hediyelerin veya Hitit kral ailesinin ölü küllerinin saklandığı kapların konulduğu düşünülmektedir. Küçük B odası toprakla dolu olduğundan ve ancak 19. yüzyıl ortalarından sonra kazıldığından buradaki kabartmalar çok iyi korunagelmiştir.
One thought on “Hattuşaş Tatil Gezi Rehberi”