Labranda Labraynda Zeus Tapınağı Gezi Rehberi
Zeus Labrayndos’un kutsal alanı olan Labraynda, eski Karia’da ( Güney Batı Anadolu ), bağlı olduğu Mylasa ( Milas ) şehrinin 14 km. kuzey doğusunda yer almaktadır. En eski buluntular yaklaşık M.Ö. 600 yılına aittir. 6. ve 5. asırlarda kutsal alan, sonradan tapınak terası olarak kullanılan tek küçük bir suni düzeltiden oluşuyordu. 497′ de kutsal alanda bir savaş yapılır ve Karia ordusu müttefikleri Milet’lilerle beraber Pers ordusuna yenililer.
M.Ö. 4.yy tapınağın en önemli devridir. Maussollos ( M.Ö. 377 – 352 ) ve İdirieus ( M.Ö. 351 – 344 ) adlı satraplar zamanında burası yeni bir görünüm kazanır. 355 de Labranda’ daki yıllık kurban şöleninde Maussollos kendisine yapılan bir suikast girişiminden son anda kurtulur. Olasılıkla bu mutlu kurtuluş nedeniyledir ki burada; bir dizi suni teraslar, bir veya iki giriş binası, küçük bir Dor bina ( olasılıkla çeşme binasıdır ), anıtsal merdiven, iki geniş ziyafet salonu ( andronlar ), sündürmeli yapı ( oikoi diye adlandırılır ), stoa ve etrafı sütunlu Zeus mabedi gibi geniş çaplı inşaat projeleri başlatılmıştır. M.Ö. 344’de İdrieus’un ölümüyle bu proje ve inşaat faaliyetleri son bulmuştur. Kutsal alanın Kült yeri olarak kullanılması M.S..y.y.’da meydana gelen büyük bir yangın felaketiyle sonlanmıştır.
Labranda kutsal alanı ile Milas arasında 8 metre genişliğinde 14 km. uzunluğunda kutsal bir yol bulunmaktaydı. Bu yolun üzerindeki döşeme izleri günümüze kadar korunagelmiştir.
Labranda’daki kutsal alana Mylasa’dan baslayan ve 8 m. genisliginde olan kutsal yol ile ulasilirdi. Bu yolun üzerindeki döseme izleri günümüze kadar koruna gelmistir. Alana iki giris binasindan biriyle geçilir. Dor binasi diye adlandirilan yapi dikdörtgene yakin düzensiz olusumuyla güney propylon binasinin hemen dogusunda yer alir. Kuzeye dönük, dört sütunlu ön avlulu, mermer cepheli, Dor düzeninde bir yapidir. Roma Dönemi’nde bu küçük bina hamam külliyesine dahil edilmistir.
Propylon bölgesi kuzeyde etkileyici bir duvarcilik gösteren, üzerindeki dört genis getle uzun odalara açilan bir duvarla sinirlanir. Bu uzun odalar depo veya hazine odalaridir. Genis bir yapi külliyesinin bir kismini olustururlar. Bu yapi doguda ve daha üst seviyede yer alan kutsal yemek için kullanilan alti dörtgen odali, sundurmali yapi ile sinirlanir. 12 metre genisligindeki merdivenle orta terasa ulasilir. Burada Mau-solos’un Andronu (Andron B) yer almaktadir. Bu Heka-tomnos Sülalesi’nin baslattigi ilk yapidir. Dörtgen sellasi ve arka kisimda bulunan genis dikdörtgen girintisi ile mabet benzeri bir binadir. Bu girintide olasilikla Mausolos’un karisi ve kizkardesi olan Artemisia’nin ve belki de Zeus’un heykelleri saklaniyordu.
En üst terasta yer alan Zeus Mabedi doguya dönüktür. En eski evresi 4. yüzyila tarihle-nir. Ikinci evrede sellanin boyutlarina uydurabilmek için 6 cephede, 8 yanlarda olmak üzere bir sütun dizisi ve sel-lanin arkasina bir mekan (Opisthodomos) eklenmistir. Bu sütunlu mabed Idrieus tarafindan takdis edilmistir. Düzenindeki ayrintilar ve genel konumu nedeniyle bu mabed Priene’deki Athena Mabedi’ yle benzerlikler gösterir. Bu da her iki mabedin mimar Pytheos tarafindan yapildigina isaret eder. Mabedin güney batisinda ve yakininda Idrieus’un Andronu (Andron A) bulunmaktadir. Yerlesmenin en iyi koruna gelen binasidir. Güney duvari döseme seviyesinden 7.9 m. yüksekligindedir. Plan olarak Mausolos’un Andronu’nun aynisidir. Sellanin içinde kutsal ziyafet sirasinda kullanilan sedirlerin yer aldigi alçak sivali sekilerin izlerine rastlanir. Arka duvarda yer alan niste Kral ailesi Idrieus ile kizkardesi ve karisi Ada’nin ve Zeus’un heykelleri saklaniyordu.
Oikoi, anteler arasinda yer alan dört dor sütunlu sundurmanin arkasindaki boyutlari esit olmayan iki dikdörtgen odadan olusmaktadir. Bu binanin çati kaplamasi da kismen Dor, kismen Ion düzenlerinin karisimiyla olusmustur. Bu bina muhtemelen hem kutsal alanin arsivi olarak hem de rahiplerin çalisma yeri ve kutsal ziyafet için kullanilmistir.
Kutsal alanin kuzeyinde dik bir yokus yer alir. Bunun güney yamacinda mabedin üzerinde 15 m. uzunlugunda bir mezar yer almaktadir. Mezar odasi ve girisi çikintili tonozludur. Çati Dor düzeninde granitten yapilmistir. Kutsal alanin 200 m. batisinda arkasi istinat duvariyla takviyeli stadyum bulunmaktadir. Her iki basta da yarislarin baslama ve bitis taslari hala mevcuttur. Kutsal alanda yapilan bes günlük sölen sirasinda burada da yarislarin düzenlenmis olmasi gerekmektedir. Labranda kazisi 1948 yilinda Isveç Uppsala Üniversitesi’nden A.W. PERSSON tarafindan baslatilmis ve araliklarla hala devam etmektedir. Simdi kazilar P. HELLSTRÖM tarafindan yürütülmektedir.
Gezilecek Yerler
Adını, Zeus’un sembolü, amazonların savaş aracı olan çift yönlü balta “Labrys”den alan Labranda, yumuşak içimli kaynak suyu, antik kenti, kaplan diyarı olmasıyla tanınıyor. Maden açısından da hayli zengin olan Labranda’da, tapınaklar, rahipevleri, surlar ve mezarlar da görülmesi gereken yerler arasında bulunuyor.
Labranda antik kenti, Milas’ın 14 km. kuzeyinde Kocayayla adıyla bilinen yaylada kurulu. Deniz seviyesinden 700 metre yükseklikte çam ve çınar ağaçları arasında eşsiz bir manzarası var. Adını çift yönlü balta anlamında olan “Labrys” sözcüğü kökeninden almış. Ayrıca bu balta Zeus tanrısının da sembolü ve amazonların da savaş aracı olmuş.
Kaplanlar ve Ayılar
Sıcak, kayalık, sık bitki örtüsü arasında 1950’li yıllarda yaşayan kaplanları yöredeki yaşlılar anlata anlata bitiremiyorlar.
1947 yılında Kayadibi Dağı eteklerinde kedi gibi hırlama kükreme duyan köylüler dikkat kesilmiş. İnekleri gütmeyip dağa bırakanlar sürünün akşam olunca eksik dönmeleri üzerine silahlanıp sürek avına başlamışlar. 90’lı yıllarda Ören yerinde bekçilik yapan Osman Gürsoy’un anıları ise hayli ilginç:
1950 yılında Labranda’nın arka taşlık tepesinde akan çay’ın ortasına kaplan iki yavru yapmış. Bekçi şöyle devam ediyor: “9-10 yaşlarındaydım, o zamanlar çobandım. Ana kaplanın olmadığı bir anda yavruları görünce elimdeki tara ile kestim. Çocuktum bilemedim, kurt yavrusu sandım. Ertesi gün yine sürüyü götürürken deliye dönen ana kaplan sürüye daldı. Keçilerden birini gözümün önünde yedi. Daha sonraları bir çok çobanın keçisini hep yedi. 1951’de yine birgün sürüyle giderken keçiler kaplanı görünce çil yavrusu gibi dağıldılar, bu defa kaplan kaçtı. Gelip anlattım, köylüler kaplan ve ayıları vurmak için av partileri düzenlediler. Kurnaz hayvandı. Kendi barındığı yerde değil, dışarda avlanır, Antik Kentin yakınlarına gelip gizlenirdi. Sürüye dalınca hayvanın ciğerine saldırır. İlk önce ciğerini yerdi. Yiyemediği kısımlarını ağaca asar, acıkınca dönerdi. Dağda taştan yapılma kaplan kapanları hala durur. Eskiden Kaplanı yakalamak içine ciğer koyardık. Ayılar ise bal dolu kovanlara dadanmışlardı. Ayılar için ayı kovanlığı yani kayalar üzerine duvarlar örülür içeri girmesi engellenirdi. Çoğu vuruldu ve beslenme yetersizliği yüzünden şimdi ne kaplan ne de ayı kaldı” diyor…
Akdeniz’in son kaplanlarının içi doldurulmuş olanlarını İzmir Bornova’daki Ege Üniversitesi Tabiat Tarihi Müzesi’nde görebilirsiniz.
Antik kentte sürdürülen kazı çalışmalarına geçtiğimiz yıllarda ara verilmiş. Kazılardaki en eski buluntu M.Ö. 6000 yılına kadar uzanıyor. Antik kent bugüne kadar iyi korunmuş durumda.
Üstelik ören yerinde 25 yıldır bekçilik yapan Osman Gürsoy, İngilizce-Almanca hizmetini de ücretsiz veriyor.
Zeus Labrandos Tapınağı, Andronlar, Rahip Evleri, Proplea’lar, Dorik Evi, Doğu Hamamı, Stadium, Dinsel Yıkanma Salonu, surlar, mezarlar, kutsal yol Labranda antik kentinde görülecek yerler arasında bulunuyor. Üstelik bu kadar yeri tatlı esen rüzgar sayesinde de terlemeden gezmeniz mümkün.
Eğer bu antik kentin tamamını görmek istiyorsanız, heybetli “Gözetleme Taşı” üzerine basamaklarla çıkmalısınız. Zirveden görünüm dilinizi bile tutacak cinsten. Mezar odası ise hayli ilginç… Kral, iki hanımı ve iki çocuğunun yattığı mezar odası Karia dönemine ait… Helenistik çağın örneği olan yapının kapısı 6 tonluk granit blok taştan yapılmış. Taşlarda birbirine kurşunla bağlı…
Mika ve alibit madeni bakımından hayli zengin olan bölgede, 1950’li yıllarda yaşayan kaplan ve ayılar da yöre halkının dilinden düşmeyen bir diğer unsur. Ancak avlanma nedeniyle bugün bölgede ne kaplanlara ne ayılara rastlanıyor. Akdeniz’in son kaplanlarının içi doldurulmuş olanları ise İzmir Bornova’daki Ege Üniversitesi Tabiat Tarihi Müzesi’nde bulunuyor.
Kaynak suyuyla ünlü
Burada bahsetmeden geçemeyeceğim bir diğer özellik de Milas’ta içtiğim suyun lezzeti olacak. Özellikle suya hasret İstanbullular’ın tadını unutamayacağı kireçsiz, içimi çok kolay, hafif ve hazmettirici olan kaynak suyu, böbrekta taş ya da kum yapmayan özelliğe sahip. Labranda’nın en üst tepelerinden fışkıran kaynakların kollarını 1948’de bir depoda toplayarak boruyla Milas’a indirilmiş. Milas’ta şişelenen bu güzel Labranda suyunun satışı da bulunmakta.