Mersin Tatili Gezi Rehberi

Türkiye’nin 81 ilinden 33 kod numarasıyla anılan, yüzölçümü yaklaşık 16.000 km2. ve 2007 yılı nüfus sayımına göre toplam 1.602.908 kişilik nüfusa sahip olan ve eski adı İÇEL olan MERSİN ili doğusunda Adana, batısında Antalya, kuzeyinde Niğde, Konya ve Karaman illeri, güneyinde ise Akdeniz ile çevrili olup, Taşlık Kilikya’nın tümünü ve Ovalık Kilikya’nın Berdan Çayı havzasını kaplar. Kuzeyden Toros dağlarının en yüksek tepelerine kadar uzanan yaylaları içine alıp, doğu Akdeniz boyunca güney batıya doğru uzanır. Dağlık alanlar kratase, eosen, miosen ve pliosen tortularından ibaret kireç taşı tabakalarından, ovalar ise IV.zamanda başlamış olan alüvyon birikmesiyle oluşmuştur. İldeki Toros Dağları genç dağlardır. Toroslar’ın Mersin bölümünde kalan kısmı Bolkar Dağları adını alır. Bolkarların en yüksek yeri 3524 metre ile Medetsiz Tepesi’dir. Orta Toroslar’ın geçit verebilen yeri Gülek Boğazıdır(1050 m.). İkinci önemli geçit ise Mut ilçesi yakınlarındaki Sertavul Geçidi’dir. İl’de birkaç set gölünden başka göl yoktur. Silifke’deki Akgöl, Keklik Gölü ve Paradeniz gölleri deniz bağlantılı olduklarından suları tuzlu olup, bol balık yaşamaktadır.

Bitki örtüsü genellikle Akdeniz iklimine uyum sağlayan maki’dir. Defne, Yabani Zeytin, Keçi Boynuzu, Mersin, Zakkum, Böğürtlen ve Kuşburnu’dur. 100-1000 m. arasında Meşe, 100-1200 m. arasında Kızılçam, 1500 m. Karaçam ve 2000 m. yüksekliklerde Sedir ve Ardıç Ağaçları yer alır.

Turistik bir il olan MERSİN’E bağlı ilçeler şunlardır: Akdeniz, Anamur, Aydıncık, Bozyazı, Çamlıyayla, Gülnar, Erdemli, Mezitli,  Mut, Silifke, Tarsus ,  Toroslar ve Yenişehir’dir.

Mersin’in akarsuları Deliçay, Efrenk Deresi (Müftü), Tece Deresi ile batıda Lamas çayı ile Mezitli çayından ibarettir. Anamur’da Dragon Çayı, Tarsus’ta Berdan Çayı, ve tarihe tanıklık etmiş olan Silifke’de Göksu Nehri ilin önemli akarsularındandır. İl, deniz-kum-güneş üçlemesinin dışına çıkarak, alternatif turizm çeşitlerini sunmaktadır. İnanç , Yayla, Trekking, Rafting, Yamaç paraşütü, Su sporları, Kayak, Dağcılık gibi. Dağlara çıkıldıkça farklı iklimler yaşanmakla beraber, kıyı şeridinde tipik Akdeniz iklimi hüküm sürer; yani yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise ılık ve yağışlı geçer. İlin yaklaşık 108 km. uzunluğunda kumsal plajları vardır.

Adana’dan 69 km.,Antalya’dan 487 km. ve Konya’dan 348 km. uzaklıkta olan Mersin merkezi yeni ve modern bir liman şehridir.Büyük kentlerle demiryolu ve karayollarıyla ulaşım yapılırken, yabancı limanlarla da gemi seferleriyle bağlantılıdır. Yıl boyunca Mersin ile Gazimagosa arasında düzenli feribot seferleri vardır. Mersin’in modern bir kent olması nedeniyle, turistler burada kalmakta ve Mersin’i Kapadokya, Güney doğu Anadolu Batı Akdeniz ve Kıbrısa, geçiş merkezi olarak seçmektedirler.

Mersin, ticaret ve ekonomi alanlarında olduğu kadar turizmde de son yıllarda olumlu atılımlar yapmıştır. Nitekim “Kardeş Kent” sayısının artması Dünya Uluslarının Mersin’e olan yakın ilgilerini göstermektedir.

Mersin Belediyesinin bağlı olduğu Dünya Kardeş Kentleri şunlardır:
1-ABD/Californiya-Santa Fee Springs (l965)
2-İTALYA/Rimini (1980)
3-Japonya/Kushimoto (1997)

Mersin kentinin merkez sınırlarını, doğuda Tırmıl Tepe, Batıda Yumuktepe Höyükleri oluşturmaktadır. Bu Höyükler , Mersin kurulmadan çok önceleri Neolitik ve Kalkolitik dönemlerde, bu alanda yerleşimlerinin olduğunu kanıtlamaktadır. J.Garstang tarafından Yumuktepe’de yapılan kazılar sonucunda en yoğun yerleşimin Neolitik ve Kalkolitik dönemlerde olduğu ortaya çıksa da 1993 yılında yeniden başlayan kazı çalışmaları , bu yerleşik düzenin Arap istilaları ve Bizans döneminde de devam ettiğini göstermiştir.

Antik dönemde ise Mersin’in deniz kıyısında bir yerleşim yeri olduğunu gösteren veriler vardır. C. Texier Mersin’in antik Zephyrium Kenti olduğunu yazmaktadır. Halkevi civarındaki temel kazılarında ve Çavuşlu Mahallesinde ele geçen rastlantısal buluntular kentin tarihini Antik döneme kadar götürmektedir. Antik kente ait harabeler XIX. Yüzyılda Mersin’e gelen seyyahlar tarafından da gözlenmiştir. Ortaçağda Mersin hakkında pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Bu dönemde özellikle Tarsus’un önemli bir merkez olduğu bilinmektedir. Hıristiyanlığın hac kentlerinden biri olan bu kent, Müslüman Araplar ile Bizanslar arasında sık sık el değiştirmiştir.

Anadolu Selçuklu Döneminde de varlığını sürdüren kentin yakınında “ Mersin “ isminde bir yerleşimden XIX. yüzyıl seyyahlarına gelene kadar bahsedilmemektedir.

Mersin Yumuktepe ve Zephyrium yerleşmelerine rağmen, ancak 19. Yüzyıl ortalarında gelişme sürecine girmiş ve İçel İli’nin merkezi olmuştur. Kaynaklarda, Mersin adının Mersin oğulları aşiretinden veya yörede bol miktarda yetişen Mersin ağacından geldiği yazılmaktadır.

150 yıllık geçmişinde buralarda , farklı dinlere , kültürlere ve etnik topluluklara mensup insanların yaşaması, toplumsal kaynaşmanın gerçekleştiğini ve bunun devam ettiğini göstermektedir. 1886’ da Amerika, Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya gibi bir çok ülkenin konsolosluklarının bulunduğu önemli bir liman kenti olmuştur. I. Dünya savaşından sonra Mersin’in sosyo-ekonomik yapısında önemli değişiklikler olmuş ve ekonomik dinamizmini kaybetmiştir.

Mersin şimdi ikinci hızlı kentleşmesini yaşamaktadır. Modern limanı, Serbest bölgesi, Büyük Sanayi ve Ticari Kuruluşları ile hızla gelişmekte olan bir İl’dir. Çok sayıda Antik örenyerleri, denizi , Narenciye bahçeleri ile çevrili yeşil doğası ve kültürel etkinlikleri ile büyük bir kültür ve turizm potansiyeline sahiptir.

MERSİN’İN KRONOLOJİSİ

M.Ö. 6000-5500 Neolitik Dönem
M.Ö. 5500-3000 Kalkolitik Dönem
M.Ö. 3000-2000 İlk Tunç Çağı
M.Ö. 2000-1700 Orta Tunç Çağı
M.Ö. 1700-1200 Kizuvatna Krallığı
M.Ö. 1200-612 Kue Krallığı
M.Ö. 546-333 Pers Krallığı
M.Ö. 301-101 Selevkoslar Dönemi
M.Ö. 101- M.S.-395 Roma Dönemi
M.S. 395-661 Bizans Dönemi
M.S. 661 Muaviyenin Mersin’in bazı yörelerini ele geçirmesi.
M.S. 685-960 Yörenin Bizans ve Araplar tarafından sık sık el değiştirmesi.
M.S. 960 Bizanslıların yöreye egemen olması.
1082 Süleyman Şah’ın yöreye egemen olması.
1124 Ermenilerin Tarsus’u ele geçirmesi.
1224 Anadolu Selçukluları Dönemi.
1254 Karamanoğulları Dönemi.
1357 Silifkenin Karamanoğulları Beyliğinin eline geçmesi.
1473 Gedik Ahmet Paşa’nın Silifke’yi Osmanlı topraklarına katması.
1516 Mersin ve Tarsus Yöresinin Osmanlı yönetimine katılması.
1852 Mısırlı İbrahim Paşa’nın Mersin yöresini ele geçirmesi
1859 Mersin yöresinin Osmanlı topraklarına katılması
17 Aralık 1918 Mersin’in, İngilizlerce işgali.
19 Aralık 1918 Tarsus’un, Fransızlarca işgali.
02 Ocak 1919 Mersin’in, Fransızlarca işgali
20 Temmuz 1920 Fransızlarla yapılan Bağlar Savaşı.
05 Ağustos 1920 Pozantı Kongresi.
20 Aralık 1921 Ankara Antlaşması (Çukurova’nın işgalciler tarafından boşaltılması.)
27 Aralık 1921 Tarsus’un düşman işgalinden kurtuluşu.
03 Ocak 1922 Mersin’in düşman işgalinden kurtuluşu.
17 Mart 1923 Atatürk’ün Mersin’i ziyareti
1924 Mersin’in Vilayet oluşu.
1933 Mersin’ in ,İçel’in Vilayet Merkezi olan Silifke ile birleştirilmesi ve İl oluşu.
2002 İçel adının Mersin olarak değiştirilmesi.

Torosların yeşil örtüsünü oluşturan ağaçların cazibesi, gemi yapımında kullanılmak üzere denizcilerin ilgisini çekmesiyle tarih boyunca sürekli saldırılara hedef olmuş. Mersin 1964 yılında ilçe, 1924 yılında il olarak Mersin adını almış…

Neolitik döneme dayanan tarihiyle günümüzde çevresinde yer alan tarihi merkezleri ile turistleri ağırlayan Mersin, turizm de olduğu kadar tarım ve sanayi dallarında da söz sahibi olarak Akdeniz’in dünyaya açılan stratejik liman kentlerinden biri sayılıyor.
Uzun boylu palmiye ağaçlarının süslediği Mersin kent merkezi, bulvar, temalı parkları ve meydanları ile günümüz de modern ve estetik bir görünüm sergiliyor.

Kısa sürede hızlı gelişim gösteren kentin sahil kesimi serbest bölge, Mersin Limanı çevresinde yoğunluk kazanıyor. Limanın Akdeniz’e açılan daha büyük gemilere hizmet verebilmesi için zemin derinlik artırımına gidilirken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Gazi Magosa ya yapılan düzenli feribot seferleri ile Kıbrıs’a açılan deniz yolu bağlantısı sağlanıyor.
Sahil boyu batıya doğru yürüyüşe elverişli yeşil alan ve parklarla, sosyal faaliyetlere imkan tanıyan gezi ve fuar alanları ile projelendirilmiş. Özellikle lunaparkın yer aldığı bölümlerden denizi arkanıza alıp gökyüzüne yükselen gökdelenlerin panoraması seyir imkanı da bulunabiliyor. Bu manzara içinde ise ilk dikkati çeken iki katlı estetik mimariye sahip Atatürk evi Müzesi oluyor. Dıştan olduğu kadar iç döşemesi ve tavan süslemeleri ile de hayranlık uyandıran müze ev, 17.Mart.1923 de Mustafa Kemal, eşi Latife Hanım ile birlikte Mersine ilk ziyaretleri sırasında ve daha sonra 1925-1926-1931-1933-1937-1938 yıllarında çeşitli nedenlerle yaptığı ziyaretlerde konakladığı ev olmasıyla biliniyor.(Müze eve röportaj için geldiğim sırada kapıları, pencereleri sıkıca kapatılmış ve sahil kentlerinde çok görülen ahşap üzerinde rutubetin ve buna paralel gelişebilecek kurtlanmanın yaratacağı tahribata karşı her oda ayrı ayrı itina ile ilaçlanıyordu). Ev 1897 yılında Mersinli Mavromati ailesinden bir hanımla evlenen Almanya konsolosu için yaptırılmış. Sonraları evi 1972 yılında Nebil Hayfavi satın almış. Dört yıl süreyle Toros Koleji olarak kullanılan ev, 1976 yılında Atatürk Evi Müzesi’ne dönüştürülmüş, 1980 yılında ise kamulaştırılıp restore edilerek 12. Ekim. 1922 de Müze olarak halkın ziyaretine açılmış. Müze evin yüksek ve süslü tavanlı odaları, salonları eski dönemin eşyaları ile döşenirken ışıklandırma sisteminde ki yumuşak aydınlatma, evin arka bahçesinde direkler üzerine yapılarak kazanılmış bir çeşit teras veya balkon alanı dikkat çekiyor. Kent içi gezi duraklarınızdan bir başkası ise Atatürk Caddesi üzerinde bulunan Arkeoloji Müzesi olabilir.
Parklar, heykeller, çiçeklerle bezenmiş kentten batıya doğru çıkış için uzunca bir süre yüksek binalar arasında gitmeniz gerekiyor.
İstanbullular nasıl Kumburgaz’a doğru yaptıkları yazlık sitelerle kıyıya set çekmişlerse, Mersin’de de buna benzer bir tablo sergileniyor. Kent içinde başlayan yüksek binalar deniz hasreti nedeniyle Anadolu’nun ve iç kısımlardaki büyük şehirlerinden gelenlerin yazlık siteleri ile kent çıkışında uzun bir süre denizden uzak yol almanızı neden oluyor.
Oldukça zengin tarihi eser ve ören yerlerine sahip olan Mersin’in batı çıkışında ilk durağımız Viranşehir (Pompeipolis). Kent merkezine 10 km uzaklıkta şirin bir tatil beldesi olarak bilinen Mezitli, tarihte “Büyük Pompeius” olarak tanınmış Roma İmparatorluğunun Akdeniz komutanı Pompeius’un, korsanları, kısa sürede temizlediği için zafer nişanı olarak kurduğu ve adını verdiği bir liman kenti. Pompeius kazandığı zaferler sonrasında imparator Sezar ile girdiği politik mücadeleyi kaybedince Mısır’a kaçmışsa da orada öldürülmüş ve kesik başı Sezar’a verilmiş. Pompeipolis veya Viranşehir olarak anılan kentin yerinde “Soli” adıyla bir Yunan kenti de bulunuyormuş. Kent sakinleri Güneşe taptıkları için şehre Grekçe Güneş anlamına gelen Soli denmiş. Pompeipolis M.Ö. 1 .yy da bu kentin bulunduğu yerde kurulmuş. Günümüzde bu görkemli kentte çevresi düzeltilip sınırlandırılan otların sardığı, sadece ayakta kalabilmiş 40 sütunlu antik yol görülebiliyor.

Sahil yolunu takip ederek Silifke yönüne ilerlerken Erdemli yakınlarında 49. km de Tırtar Köyü deniz tarafında Akkale bulunuyor. Geç Roma döneminde kurulmuş olduğu belirlenmiş kent kalıntıları arasında saray olması muhtemel bir yapı, hamam, sarnıç, 15 bin ton zeytinyağı alabilecek hacimli yapı ilgi çekiyor.
Erdemli ilçesi Ayaş Kasabası mevkiinde ana yoldan ayrılıp, 11 km lik bozuk yolu tırmanarak İmirzeli ören yerine geliyoruz. Helenistik, Roma, Geç Roma, Erken Bizans dönemi yerleşim izlerine rastlanan kalıntılar arasında kilise, kule, sarnıç, evlerden geriye kalanlar görülebiliyor. Erdemli ilçesinin 8 km kuzey batısında ise yine sahil yolunda ayrılarak 8 km sonra ulaşılan ve Helenistik dönemde tapınak, yerleşim alanı, nekropol olarak kullanılmış ,Çatıören ören yeri bulunuyor. Roma döneminde iskan görmüş kentte Poligonal duvar örme tekniğinde yapılmış hermes tapınağı yer alıyor. Ayaş kasabasına 12 km mesafede yer alan Öküzlü ören yerine ise Kanlıdivane-Çanakçı yol ayırımından ulaşılıyor. Ziyaretçiler, burada da antik kentin bazı bölümlerinde taş döşeli sağlam alt yapısını ve bazilikasını, sarnıçları ve yol kenarındaki lahitleri görebilirler. Silifke yolunun 50. km sinde Elaiussa- Sebaste antik kenti yer alıyor. En zahmetsiz ulaşılan Kumkuyu belediyesi sınırları içindeki M.Ö. 2 yy ın sonların da kurulan antik kentte nekropol, antik tiyatro, sarnıçlar, su kemerleri izlenebiliyor.

Sahilde bulunan son gezi durağımız ise Kızkalesi ören yeri;
Mersin – Silifke karayolunun 60. km sinde Kızkalesi beldesinde bulunan antik alan aynı zamanda tam anlamıyla tatil ve konaklama cenneti. Roma, Bizans döneminde defalarca iskan görmüş olan Kızkalesi aynı geleneği İslami devirlerde de görmüş. Zeytinyağı ihraç merkezi olup, kısmen ayakta kalabilmiş Roma yolları, Lahitler, iç ve dış kale, kilise, sarnıç, su kemerleri,kaya mezarları, Nekropol alanı buluntularından ilk yerleşimin M.Ö. 4. yy la ait olduğu, M.Ö. 1 yy da kendi adına para basıldığı anlaşılırken M.S. 12. yy da kıyıya 800 metre uzaklıkta bulunan bir adaya beldenin adının aldığı bir kale yaptırılmış.
Tüm ören yerlerinde yaz aylarının sıcak iklim koşulları göz önüne alınarak zararsız bile olsa ören yerlerinde karşılaşılabilecek yılan ihtimaline karşı dikkatli davranmak gerekiyor. Zira Kızkalesi’nin yapılış nedenini hatırlatan bir de efsanesi var. Kısaca özetlersek, İstanbul boğazı girişinde yer alan “Kız Kulesi” efsanesi ile benzerlik gösteren Kız Kalesi efsanesinde, “Bir falcı kralın falına bakar ve kızının kötü geleceğini söyler. Kızını yılan sokmasından korkan kral
onu korumak amacıyla yılanın ulaşamayacağını sandığı denizin ortasındaki bu adaya bir kale yaptırır, kız burada yaşamaya başlar. Ne var ki günün birinde saraydan gönderilen üzüm sepeti içinde fark edilmeden taşınan bir yılan, kızı sokup yaşamının sona ermesine sebep olur. Efsane böyle ama Narlıkuyu sahilinin 180 derecelik müthiş panoraması içinde yer alıp, kıyıdaki Korykos Kalesi ile bütünleşen Kızkalesi plajları, kalabalık kamp alanları, tatilcileri ağırlarken gece ışıklı görüntüsüyle büyüleyici bir güzellik sunuyor. Gezi severler sahilden kiraladıkları teknelerle kaleyi defalarca fethedip burçlarında dolaşıyor, kalenin kıyılarında Akdeniz’in ortasında tertemiz denizde yüzmenin zevkini çıkarıyor, bunlara ilaveten bir de, muhteşem güzellikteki kıyı bandını tıpkı Bozcaada veya Samandağ da hissedilene benzer şekilde karşıdan seyretme duygusunun tadına varıyorlar!
Gezimizin bu bölümünde Narlıkuyu sahilinden ayrılıp iki km içerdeki “Yeryüzü Cennet”i mağaralara gidiyoruz.

Cennet – Cehennem ve Astım – Dilek Mağaraları
Burada virajlı asfalt yol sizi bir Akdeniz klasiği olan gözleme ve ayran satıcıları arasından mağara girişine getiriyor. Turist otobüsleri ve araçların park edebileceği geniş alanda dinlenme üniteleri, kafe, halıcılar, hediyelik eşya satışı yapan dükkanlar görülüyor. İlk etapta Cennet Cehennem obrukları hakkında bilgiler içeren panolar ve kalıntılar arasından geçerek Astım ve Dilek mağarası girişine geliyorsunuz. Burada da bir öncekinde olduğu gibi park alanı, kafe, dinlenme yerleri var. Canınız isterse deve gezisi ile çevrede dolaşabiliyorsunuz. Mağaraya giriş ücretli, minare stilinde bir eksen etrafında 86 demir basamaklı merdivenle dönerek inilen mağara zemininde bulunduğunuz ortamdaki yüksek nem oranı terlemeye başlamanıza ve vücudunuzdaki tüm gözeneklerin açılmasına neden oluyor. Demir basamakların bitiminde sıralanan beton basamaklar ise sizi 200 metrelik galeriye götürüyor. Işık efektleri ile hayal ülkesinde olduğunuzu sanacak kadar etkileyici güzelliğe sahip olan ve çeşitli biçimsel benzemelere sahip yıllarca süren oluşumlar, sarkıt ve dikitler görenleri hayrete düşürüyor. Bu görkemli galeride ziyaretçiler çeşitli dilekler tutmayı da ihmal etmiyorlar. Yerden alınan bir avuç çamur avuç içinde top yapıldıktan sonra mağara duvarına veya tavana atılıyor. Dilek sahipleri attıkları çamurlar temas ettikleri yere yapışırsa dileklerinin tutacağına inanıyorlar yere düşen dilek topları ise yapışana dek tekrar atılıyor. !!! Ancak çamurların kokusu hiç hoş değil. Astım problemi yaşayanların şifa için geldikleri ve üzerinizdekilerin terden sırıl sıklam olduğu mağaradan aynı basamaklarla çıkışta doğal hava ile karşılaştığınız zaman, eğer gezinizi yaz aylarında yapıyorsanız Akdeniz’in en sıcak rüzgarının bile sizi serinlettiğine şahit olabiliyorsunuz. Mağarada kaybettiğiniz suyu kafede sıcak veya soğuk içeceklerle karşılarken Kızkalesi’ni tepeden seyrederek enerjinizi kazandıysanız şimdide bir başka zorlu yolculuğa Cennet Çöküğüne girmeye hazırsınız demektir.

Cennet Çöküğü
250 m uzunluğunda, 110 m genişliğinde ve 70 m derinliğindeki Cennet Çöküğü, Korykos mağaralarının en büyüğü. Mitolojiye göre 100 başlı ejderha Typhon’a ait olan ve tavan çöküntüsü sonucu oluşmuş mağaraya çoğu antik döneme ait 425 basamakla iniliyor!. Mağara girişinde bulunan ve M.S. 5 veya 6. yy ait olduğu sanılan küçük kilise ise Poulus adında bir dindar tarafından Meryem Anaya ithafen yaptırılmış. Mağaradan dışarı çıktığınızda sizi kuş sesleri, dinlendirici bir serinlik, zümrüt yeşili bitki dokusu ve doğanın doğal parfümü botanik kokusu karşılıyor. Bu huzur veren sessizlik mağaraya neden Cennet adının yakıştırıldığı konusunda hak vermenizi sağlıyor. Çünkü yöre halkı, mağarayı ve çevresini Cennete açılan bir pencereye benzettiği için Cennet adını vermiş! Mağara içinde genişleyen galeri tabanındaki dere ise karanlığa karışarak yolculuğuna yer altında devam ediyor. Cennet Çöküğünün etrafında bulunan poligonal duvar örtülü kalıntılar Roma kontu olan Paperon’a ait. Yörenin büyüleyici güzelliği karşısında etkilenenler buradaki ağaçlara da bağladıkları ip, bez, yün, benzeri kumaşları,istek ve dilekleri için kullanıyorlar.!!! Ve gezimizin son durağı.

Cehennem Çöküğü
Cennet Çöküğünün 100 metre uzağında bulunan Cehennem Çöküğü, ürkütücü, derin karanlık ve sevimsiz görünüşü ile bu ismi fazlasıyla hak ediyor. Mitolojide Zeus’un Ejder Typhon’u burada hapsettiğine inanılıyor. Etrafı demir korkulukla çevrili, 50 m çapında ve 128 m derinliğindeki dik duvarlı Cehennem obruğuna ise normal şartlarda inme imkanı bulunmuyor.

Çevrede Bulunan diğer gezi yerleri
Mersin il sınırları içinde olup çevre gezilerine meraklı olanlar, gün içersinde Narlıkuyu’da bulunan Zeusun üç güzel kızı Aglaia, Thalia ve Euphrosyna’nın tasvir edildiği, Roma Hamamı tabanında ki “Üç Güzeller Mozaği”ni, görebilirler. Yarı Tanrıca bu üç güzel kızı dans ederken gösteren mozaik tablonun üzerinde bulunan Yunanca kitabenin Türkçe ye çevirisinde ise “Ey konuk dost! Kaynağı şimdiye kadar saklı bulunan bu suyu kimin bulduğunu merak ediyorsan, bil ki o, imparatorların dost ve kutsal Adalar’ın dürüst yöneticisi Poimenios’ tur.” Yazısını okuyabilir fotoğrafını çekebilirler. Aynı bölgede birbirine yakın olan diğer eserler arasında Silifke kalesi, Ayetekla, Jüpiter tapınağı, Silifke Müzesi, Silifke Atatürk Evi Müzesi, Göksu havzası, Anamur, Mamuriye Kalesi, Softa kalesi, Mut kalesi, Tokmar Kalesi, Liman Kalesi, Taşucu, Kilikya Aphrodisiası, Çifte mezarlar, Uzuncaburç, Adam kayalar gibi daha bir çok görmeye değer güzellikte gezi yeri bulunuyor.

yolcu

Hissetmediğin her yer uzaktır. http://www.biriyilik.com http://www.yapmake.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir