Madalya Körfezi Gezi Rehberi

Milet ve Halikarnas’ı ayıran Mandalya Körfezi kıyılarının derin girintilerinin birinde, antik dönem yazarlarının notları ve bugüne değin ayakta kalmış olan önemli anıtları sayesinde iyi bilinen antik Bargylia ve Iasos kentleri bulunmaktadır.

Iasos’da 1961’den beri süregelmekte olan İtalyan ekibinin sistematik kazı çalışmaları bu kente ilişkin bilgilerimizi genişletmiş olmakla birlikte, Bargylia, 1800’lerin ortalarında yapılmış olan bir dizi rölöve çalışmasından sonra unutulmuştur. Bu nedenle araştırmanın bir taraftan kent üzerinde di¤er taraftan da kenti çevreleyen alanlarda yoğunlaştırılmasına karar verilmiştir.

Bargylia: Ortogonal planlı bu kent, Helenistik dönemde, üzerinde önemli anıtların yer aldığı iki tepeyi çevreleyen kalın duvarlarla donatılmıştır. Söz konusu anıtlar tapınak-tiyatro yapı grubu, bouleuterion, çeşme olarak bilinen ve propylaeum’u için bir rekonstrüksüyon önerisi hazırlanmış olan yapı ve agoradır.

Yüzey araştırması, Bargylia’da Geç Antik dönemde de yoğun bir yapılaşma olduğunu ortaya koymuştur. Bu dönemde, kendi aralarında bağlantılı üç kült yapısından oluşan dini bir kompleks ve bir sarayı korumak amacıyla, yeni bir sur inşa edilmiştir. Mimari ve mimari dekorasyon ö¤eleri ve bazı yazıtlar, sırasıyla Hz. İsa’ya, Aziz Petrus ve Paulus’a ve tüm azizlere adanmış olan bu üç kiliseyi İ.S. 6. yüzyılın ilk yarısına tarihlemektedir.

Kıyıdaki dar ve uzun bir girintinin uç kısmında kurulmuş olan kent iki limana sahip olup, batıdaki liman fazla derin olmaması nedeniyle büyük olasılıkla balıkçılık veya ticaret için kullanılan daha ufak gemilere ayrılmıştı.

Alandaki araştırmalar henüz başlangıç aşamasında olmakla birlikte, toprağın yoğun olarak kullanılmış olduğunu gösteren izler ortaya koymaktadır.

Iasos: Kazılardan elde edilen bilgilere göre bu kent, İ.Ö. ilk bin yıllık devrenin başlarında, daha önceden Girit ve Miken tacirleri tarafından kullanılmakta olan bir alanda, bir Yunan kolonisi olarak kurulmuş ve en azından 14. Yüzyıla kadar kesintisiz olarak devam edebilmiştir. İyi korunmuş yapılar ve zengin arkeolojik ve seramik bulgular kentin devamlılığına tanıklık etmekte ve kentin tarihine ışık tutmaktadır.

Çevre alanlar: Kentin uzun ömürlülüğü, çok genel hatlarla da olsa çevre alanlarda yapılan araştırılmalarla da doğrulanmaktadır. Başlangıçta pek misafirperver ve verimli gözükmemesine rağmen bu toprakların, özellikle kıyı kesimindeki yapı kalıntılarından anlaşıldığı üzere, yoğun olarak kullanıldığı ve kent için önemli bir geçim kaynağı oluşturduğu saptanmıştır. Yüzey bulguları bu alandaki en eski yapıları Arkaik döneme (İ.Ö. 6. Yüzyıl), günümüze en yakın zamanda inşa edilmiş olanları ise 19. Yüzyıla tarihlemektedir. Yapı kalıntılarının bolluğu ve bulguların çeşitliliği açısından en iyi gözlenebilen dönemler, Iasos’a Roma tarafından gümrük limanı ünvanının ve fonksiyonunun verildiği Helenistik ve Erken İmparatorluk dönemleridir.

Chora’dan vadiden uzanan yollar geçmekte ve bu yollar boyunca tek başına çiftlik yapıları veya tarım amaçlı ufak yerleşimler yer almaktaydı. Bu yerleşimler, bazen tam bir nekropol alanı halini alan mezarlıklarla birbirine bağlanmaktaydı. Bu mezar alanları sadece kronolojik olarak de¤il aynı zamanda sosyal statüye göre de basit mezarlardan daha anıtsal olanlara kadar değişen farklı mezar türlerini içermekteydi.

Zeytin Köyü ve Alagün’de bulunan sit alanları ise başlı başına birer araştırma konusu oluşturmaktadır. Buralarda iki termal yapıya ve en azından iki Bizans kilisesine rastlanmıştır.

Mükemmel bir görüş alanına sahip tepelerde ise sur duvarlarına ve Leleg yapılar olarak bilinen ve absidli bir plan üzerinde iri ve kaba taşlardan poligonal duvar tekniğiyle inşa edilmiş yapılara rastlanmaktadır. Adını Yunanlıların gelmesinden önce bu bölgede oturan halktan alan bu yapılar, belirgin askeri rollerinin yanı sıra, alanda a¤aç kesmekten mermer yataklarının kullanımına kadar değişen çeşitli üretim etkinliklerinin kontrolü amacıyla da kullanılıyor gibi gözükmektedirler. Ünlü Iasos mermerinin elde edildi¤i ve Antik dönemde de mutlaka kullanılmakta olan en az 5 mermer yatağının saptanması, bunların kentin başlıca geçim kaynaklarında biri olduğunu göstermekte ve gerek mermer çıkarma teknikleri gerekse işin teknik (atık kuyuları) ve sosyal olarak (mermer yatakları civarındaki yerleşimler, mezarlar) nasıl organize edildiğini görmek açısından bugün son derece önemli bir ilgi kaynağı oluşturmaktadır.

Ayrıca, yüksek bir konumda bulunan iki mabede de rastlanmıştır. Bunlardan belirgin yerel karakteristikler gösteren ve iyi korunmuş olanında güzel bir tanrıça heykeli bulunmuştur.

Kentle daha doğrudan bağlantılı alan ve yapılar ise, yarımadanın karşısındaki kıyıda ve en azından Balık Pazarı olarak bilinen yapıya kadar uzanan alanda bulunan büyük nekropoller ve bazı kesimleri halen görülebilen su kemeridir.

Osmanlı dönemindeki kullanım kent dışındaki alanlarda rahatça gözlenebilmektedir: bütün alana yayılmış olan tonozlu sarnıçlar özellikle ilgi çekicidir. Bu yapılar orta ve uzun mesafeler boyunca, bir taraftan Milet’e diğer taraftan da Bodrum’a uzanan değişik güzergahları işaret etmektedirler.

Bu toprakların 19. Yüzyılda halen kullanılmakta olduğunu gösteren ve geçen yüzyılda alanda nüfusun yeniden artmasından önceki döneme ait bir başka işaret de karakteristik sarıklı mezar taşlarının bulunduğu iki Osmanlı mezarlığıdır.

Toprağın tarih boyunca yoğun olarak kullanılmış olduğu şu andaki ‘doğal’ halinde de gözlenebilmektedir. Iasos çevresindeki topraklar geçmişte ve günümüzde insan tarafından çok yoğun kullanılmış olmakla birlikte, bitki örtüsünün ilginç doğal oluşumlarını koruduğu geniş alanlar halen mevcuttur. Bir zamanlar buraları kaplıyor olması gereken ve hep yeşil kalan kauçuk ormanı dış etkilerle tamamen yokolmuş ve yerini maki, çamlık ve bozkır gibi Akdeniz bölgesinin tipik bitki topluluklarına bırakmıştır. Bu bitki toplulukları habitat’ın sunduklarını çeşitlendirip zenginleştirmekte ve biyolojik çeşitliliğin korunmasına katkıda bulunmaktadır.

Gezilecek Yerler

Gerçekten görülmeye ve yaşanmaya değer bir yer olan ve Mandalya Körfezi içinde yer alan Boğaziçi Köyü tarihi, coğrafyası ve leziz balıklarıyla çevrenin ilgisini üstünde topluyor…
Üç tarafı sularla kaplı olan Milas’ta ki Boğaziçi (Bargylia) zamanında “Tuzla” olarak kullanılmış. 17.yy.da burayı ziyaret eden Evliya Çelebi, Tuzla’da üretilen tuzun lezzetinden bahsederek buradaki tuzun Batı Anadolu’da tüketildiği gibi Fransa’ya da ihraç edildiğini yazmış. Tuzla bugün metruk durumda. Ama tuz yerine denize kurulu havuzlarda balık üretimi yapan çiftçilerin Ege’nin kral balıkları çipura ve levreklerini şampanya rengi akşamlarında yemeğe doyum olmuyor. 80 haneli bir köy olan Boğaziçi’nin tarım arazisi olmadığı için köy halkı balıkçılık yapıyor. Kimi tutuyor, kimi besleyip büyütüyor, kimi de pişirip satıyor. Sahilde Yeni Albatros, Bargylia, Tan, Manolya, Lidya, Sahil gibi çeşitli lokantalarda Mandalya Körfezi’nin içine doğru esen iştah açıcı meltem rüzgarlarının karşısında akşamın şampanya rengine dönüşünü seyrederek yemek yemenin zevkine doyum olmuyor.

Tarihçesi
Efsanevi kahraman Ballerofo’nun kanatlı atı Pegasus, kahraman arkadaşı Bargylos’u çiftesiyle öldürünce onun anısına şehre Bargylia adını vermiş. Kentin en eski adı Kar ve Lelek dilinde Andanos imiş. Yakın zamana kadar Varvil olarak anılıyor. bu yüzden de öndeki ovaya Varvil veya Varvul ovası deniyormuş. Bargylia’da düzenli kazılar yapılmadığı için çevre düzenlemesine de başlanamamış. Antik kentin tüm yapıları 350 dönümlük bir yarımada içinde. Şehir surları yarımadanın batısında oldukça iri blok taşlardan dörtgen kesimli olarak yapılırken kuzey yamaçlarda arazi yapısına uygun tiyatro, zirvenin kuzeyinde korint üzerinde Roma Çağı bir mabet yer alıyor. Hemen önünde Abidebi Sunak tiyatro tepesinin güney yamacına da müzik salonu (Odeon), Bizans dönemi kilise, güneybatı eteklerinde Roma hamamı, şehrin metropolü yer almış. Bir çok yerde olduğu gibi, toprak üzerinde kırılarak açılmış bazı lahitler, sütun başları, çevreyi saran bitki örtüsü arasında görülebilir. Harap ve bakımsız durumdaki antik kent üzerini örten toprağın arkeologlar tarafından kaldırılarak Güllük Hava meydanına ve bölgeye çeşitli yerden gelen turistlere kendini göstermek için sabırsızlıkla sırasını bekliyor.

Nereleri gezilir?
Koyun en güzel seyri eski adı Mandalya Otel olan Festival Mandalya Oteli karşısındaki tepeden görülebiliyor. Buraya çıkmak için Güllük’ten içeri girip asfaltı takip ederek tırmanmak gerekiyor. Yada Boğaziçi Köyü’nden tekneyle karşıya geçip bu tepeye yürüyerek de çıkabilirsiniz. Her iki durumda da kaya ve taşların yapısı ağaç kabuğu şekilli, odunsu görünümlü kayalar ilginizi çekebilir. Yaz aylarında geziniz için yanınıza su şapka alıp altı lastik ayakkabılar seçebilirsiniz. Şort giyiyorsanız, Amadeus after shave kokulu dikenli piren otlarına dikkat. Boğaziçi Köyü sahilinde yapılan düzenlemeyle küçük bir plaj bölge ziyaretçilerinin ihtiyacını karşılıyor. Tarihe meraklıysanız Bodrum Kalesi, tiyatrosu, Mozeleum, Milas ve köylerini günü birlik gezebilirsiniz. Milas gezinizde bacalarıyla ünlü evleri, Gümüşkesen Mezar anıtını, Baltalı kapı, su kemerleri, camiler, hanların yanı sıra Milas’a 10 km. uzaklıktaki mutlaka tadılması gereken suyuyla meşhur Labranda antik kenti ile sahil kenti İassos’u gezebilirsiniz. Arzu edenler Boğaziçi Köyü’nden kiraladıkları tekneyle Karaburun-Güllük-İassos’u içeren günübirlik turlara katılabilirler.
Boğaziçi köy yolu üzerinde bir mezar içinden çıkan ağaç ilgi çekici görüntüsüyle gelip geçenlerin ve ölüden medet umanların dilek ağacı haline gelmiş. Yıllar önce bomboş olan ağacın dalları günümüzde üzerine dilek için bağlanan bez, çaput, naylon benzeri şeylerle nefes alamaz hale gelmiş.

Bir İyilik

Dünyayı daha iyi yapmayan insan insan değildir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir