Bilecik Gezi Rehberi
Mısırlılar, Hititler, Kimmerler, Lidyalılar, Persler, Makedonyalılar, Bitinya Krallığı, Roma İmparatorluğu ve son olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihine tanıklık eden bir şehir Bilecik. Osmanlı İmparatorluğu’nun doğduğu Söğüt, hem içi hem de yüzeyi çiçek kaplı Gölcük ve yaylarıyla ünlü Osmaneli gibi ilçeleriyle Bilecik’e gidiyoruz.
Bilecik çevresindeki birbirinden güzel yaylalarda doğa yürüyüşleri yapıp oto-safarilere çıkabilir, göletler, şelaleler ve piknik alanlarında dinlenebilirsiniz. Tarihi evler ve eserler doğa fotoğrafçılarını mutlu edecek özellikler sergilerken, çanak çömlek atölyelerinin dekoratif ürünleri aklınızı çelmeye yetecek güzellikler sunuyor.
Yaz mevsimi bitse bile, tatil bitmiyor demiştik. Bu defa da Bilecik çevresinin bir kısmını turluyoruz. Duraklarımız arasında Osmaneli, Bilecik, Söğüt ve Kınık var…
İstanbul çıkışında önce Osmaneli’ne geliyorsunuz ama, yazıda öncelik Bilecik ilinde.
Tarihte pek çok uygarlıklara sahne olan yöre Mısırlılar, Hititler, Kimmerler, Lidyalılar, Persler, Makedonyalılar, Bitinya Krallığı ve Roma İmparatorluğu’nun geçiş dönemini yaşamış. Doğu Roma döneminde “Belekoma” adıyla bilinen şehir bir tekfurluk olup, çevresi kalelerle korunmuş. Bilecik; Kayı boyunun Orta Asya’dan 400 çadırla gelip kök saldığı, yurt edinip yerleştiği ve Söğüt’te Osmanlı Devleti’ni kurduğu yer. Ulu önder Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nda “Siz orada yalnız düşmanı değil, Türk milletinin makus talihini de yendiniz” sözünü, yine Bilecik’te söylemiş. Sizi kent merkezinde bir saat kulesi karşılıyor. Vakit nakittir derler de, bu söz günümüz trafiğinde ne kadar geçerlidir bilinmez. Dört yöne bakıp her biri başka bir zamanı gösteren latin rakamlı dörtgen kadranlı saat kulesinin boyu 16 metre. Bilecik Anadolu Lisesi’nin bahçesinde bulunan saat kulesi, Ertuğrul mutasarrıfı (bir sancağın en büyük yönetim görevlisi) Musa Kazım tarafından 1907 yılında yaptırılmış. İki katı kesme taştan, iki katı ve çatısı ahşap kare planlı kulenin dönerli ahşap merdivenle ulaşılan saat odasında, günümüzde çalışmayan elektronik bir sistem var. Kuleyi gören yoldan rampa aşağı inip sola Söğüt tabelası yönünü takip ettiğinizde, manzaralı bir güzergâhtan ilçeye ulaşıyorsunuz.
Söğüt
Solda Ertuğrul Gazi’nin bahçe içindeki türbesi yer alıyor. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin babası, Kayı boyu önderi Ertuğrul Gazi’nin türbesinin duvarlarında, bilgiler ve fotoğraflı panolar asılı. Türbede çeşitli kitapçık ve dökümanlar da satılıyor. İlçe merkezinde, mavi mozaikli tarihi Kaymakam Çeşmesi bulunuyor. Anıt olmuş çınar ağaçlarının altında, yapım tarihi 1402 olan Çelebi Mehmet Cami’si de burada yer alıyor. Çay bahçesi içinde cami yanındaki Kaymakam Çeşmesi’nin üç tarafı musluklu, bir yanı düz duvar. Bunun nedeni ise eğilip abdest alırken kıbleye saygısızlık olmasın diye, kıble yönüne musluk konulmamış olması.
İçi dışı çiçek göl: Gölcük
Söğüt’ten Eskişehir yoluna doğru 14 km giderek sola dönüldüğünde, ilk yol ayrımından Rızapaşa köyüne ulaşılıyor. Kavşaktan 5 km devam ederek, 18 haneli köye girmeden üçe ayrılan yolun orta bölümünden devam ediyor ve 4 km sonra uzaktan göl olduğu pek de belli olmayan bir piknik bölgesine geliyorsunuz. İçi ve yüzeyi çiçek kaplı göl çevresini, ağaçlar ve altında piknik yapabileceğiniz ahşap masalar çeviriyor. Araçal göl çevresinin turlanabileceği bölgeye hafta sonu piknik için gelen aileler, çöplerini bırakmamaya özen gösteriyor olmalılar ki, kimsenin olmadığı bölgede her yer tertemiz. İlkbaharda açan çiçekler, suyun yüzeyindeki çiçeklerle gölün içi ve çevresi, rengârenk manzarasıyla etrafa neşe ve coşku saçıyor. Hava ise olabildiğince temiz. Bir çeşit kuş cenneti olan göl ve sık bitki dokusu içinde, yaban ördeği ve en çok da angut kuşu görülüyor.
“Türkiye’nin Kuş Cennetleri” adlı çalışmamda, angut kuşu için her yerde saf bir kuştur derlerdi. Nedenini Söğüt Gölcük’te öğrendim. Erkek angut kuşu eşini avda ya da herhangi bir nedenle kaybederse, 7 sene boyunca bir başka dişi angutla çiftleşmezmiş. Angutların sayıları bu yüzden artmıyor. Köy bakkalının bile olmadığı küçük köyün girişinde, içilebilir lezzetli ve soğuk bir pınar suyu bulunuyor. Köylülerden, yörede yetişen sebzelerden de satın alabilirsiniz. Gelecekte ise gölün içini saran bitkiler temizlenip kıyısına bir de kır lokantası yapılması düşünülüyor. Su ise bu sene biraz azalmış.
Kınık köyü
Şimdi de Söğüt Gölcük’ten ayrılarak Pazaryeri ilçesine bağlı, geçmişi 1890’a dayanan Kınık köyüne geliyoruz. Hitit, Frig ve Pers devletlerinin yerleştiği köy, M.Ö. 74 yıllarında Roma yönetiminde kalıp Malazgirt zaferiyle Türkler tarafından fethedilmiş. M.S. 1097’de Bizanslılar yerleşmiş. M.S. 1273’te Türkmenler, Yıldırım Bayezit döneminde de Osmanlılar bölgeye hakim olmuşlar. Çelebi Sultan Mehmet tarafından Osmanlı dönemi yeniden yaşanmış. Pazaryerine 7, Bilecik iline 35 km uzaklıktaki Kınık köyüne 1.5 km uzakta bulunan Sarıbayır Balıklı mevkinden “kırmızı toprak” diye adlandırılan ve çömlekçilikte kullanılan kil hammaddesi getiriliyor. Bu toprak birgün dinlendirilerek aktarma usulü ile homojenlik kazandırılıp eziliyor ve makineden gölgeçiriliyor. Elle çalışılacak duruma gelen hamur ile vazo, amfora, saksı, küllük, güveç, dekoratif büyük vazo, sürahi, ibrik, fincan ve en çok da kiremit adıyla anılan balık tavaları yapılıyor. 800-850 derece pişirilen toprak mamüller, sıraltı bezeme sonrası çeşitli renklerle bezeniyor ve sırlanıyor. 1000-1100 derecede tekrar pişirilip satışa sunuluyor.
Birçoğu tek katlı köy evlerinin girişleri ve bahçeleri çömlek atölyeleri ile kaplı. Köy hanımlarının neredeyse tamamı, bu iş kolunda çalışıyor. Sabır ve özenle toprak eşyaları buluyorlar. En çok sipariş edilenler, özellikle Maşukiye köyü lokantalarının çokça kullandıkları fırında kiremitte alabalık yaptıkları balık tavaları. Etli, patlıcan, patates, biber, domates ve soğanla pişirilen türlü için kullanılan güveç kapları, sütlaç ve taze yoğurt kabı olarak da kullanılıyor. Su ve kırmızı şarap için kullanılan ve “bocuk” adı verilen testileri ise içecekte toprak kokusunu ve buruk tadı özleyenler tercih ediyor. Mermeri, fayansı, ayvası, narı, kirazı, üzümü ve hünerli ellerin işlediği turistik el sanatları ile ünlü Bilecik’teki son durağımız Osmaneli ilçesi.
Osmaneli
Bozüyük’te Kömürsu, Çilekli yayla, Sofular, Batan; Pazaryeri ilçesinde de Uzunçam ve Kamçı gibi yaylalarıyla ünlü Bilecik’te, doğa yürüyüşleri ve oto-safari yapabilirsiniz. Ayrıca göletlerde, şelale ve piknik mevkilerinde dinlenmenin yanı sıra tarihi evleri görmek isterseniz, zahmetsiz ulaşımıyla Osmaneli yol üzerinde sizi bekliyor.
Sakarya nehrinin güney kıyısında kurulu ilçede Roma, Bizans ve Selçuklu kalıntılarına rastlanıyor. Eski ismi Lefke olan Osmaneli, 1308 yılında Osman Gazi tarafından Osmanlı topraklarına katılmış. Lefke adı kavaklık, yeşillik anlamına geliyor. Aynı yere Pefka da deniliyor. Osmaneli, Osmanlı devrinde İstanbul-Bağdat-Mekke yolu üzerinde bulunan bir uğrak yeri olarak biliniyor. Günümüze gelen en ilginç özellik ise Osmaneli’nin mimari dokusu. Camii Kebir ve Cedit mahallerinde bulunan bitişik düzende yapılmış binalar, genellikle doğrudan sokağa bakan cepheleri ve bahçeleriyle dikkat çekiyor. İpek böceği yetiştirmeye elverişli tarzdaki evlerin giriş katı (sayvan altı bölümü), ipek böceği yetiştirmede kullanılan araç-gereçlere ayrılırken; ahşap merdivenle çıkılan ikinci katta kullanım odaları, sürgülü sistem pencerelerin yer aldığı cumbalar ve ipek böceği yetiştirme odaları bulunuyor. Çatı kiremit kaplı, fakat altında tavan olmayan evlerin konak tipi olanlarına hâlâ rastlanabiliyor. Bir başka özellik ise Osmanlı kent dokusu içinde yer alan İznik-Rum İmparatorluğu’ndan kalma kilise. Görkemli yapı ne yazık ki çatısını ve kiremitlerini kaybederek tahrip olmaya başlamış. Şu sıralar koyunlara barınak olarak kullanılıyor.