Beykoz Köyleri Gezi Rehberi
AKBABA KÖYÜ
Akbaba köyü, kuzeyinde Poyrazköy’ün ve Anadolukavağı’nın bulunduğu, güneyinde Beykoz’un, doğusunda Dereseki köyünün ve batısında ise Tokatköy ve Ortaçeşmenin yer aldığı bir başka güzel Beykoz köyüdür. Akbaba köyünün Fatih Sultan Mehmed’in ordusunda savaşarak İstanbul’a giren gazilerden Ak Baba Mehmed Efendi tarafından kurulduğu söylenmektedir. Ak Baba Mehmed Efendi’nin türbesi Canfeda Hatun Camii’nin yanındadır. Canfeda Hatun Camii, 1580 yılında III.Sultan Murad’ın annesi tarafından yaptırılmıştır. Köyün diğer camii 1953 yılında yapılmıştır. Yine Canfeda Hatun tarafından yaptırılan bir hamamın da bulunduğu köyde ayrıca bir sebil çeşmesi de yer almaktadır.
Kurucusu Ak Baba Mehmed Efendi’nin adı ile anılan köyün tarihteki ünü, kiraz ve kestane mevsimlerinde buralarda yapılan uzun dönemli pikniklerdir. Akbaba köyü de tıpkı Dereseki köyü gibi ceviz ağaçları ile ünlüdür ve Akbaba cevizi olarak bilinen, daha sonra Beykoz cevizi olarak da anılan iri, ince kabuklu ceviz türü meraklılarının vazgeçemediği bir lezzet olmuştur.
Ünlü seyyahımız Evliya Çelebi’ye göre köy, on yedinci yüzyılda bir çarşıya ve hamama sahip olup, yüz haneden müteşekkildir. Evliya Çelebi Akbaba köyünü şu sözlerle betimliyor:
“Kiraz ve kestane mevsimlerinde İstanbul’un sefa ehli arabalarla Akbaba Sultan’a gider, çadırlar kurup iki-üç ay kestane ve kiraz faslı olur, can sohbetler ederlerdi.”
Köyde Ahmed Mithat Efendi’nin içerisinde bir kütüphanenin de bulunduğu bir çiftliği ile Malakof Hasan Paşa’nın bir konağı bulunmaktadır. Burada ayrıca II. Mahmud dönemine dek bir Bektaşi dergâhı da bulunmaktaydı. Bu dergâh II. Mahmud’un yeniçeri ocağını kaldırmasının ardından kapatılmış ve binası Nakşibendî tarikatına verilmiştir.
İlçe merkezine beş kilometre uzaklıkta bulunan Akbaba köyüne zamanla Karadeniz bölgesinden gelip yerleşenler olmuştur. Köye 1965 yılında elektrik gelmiştir. Köyde kestane çubukları ile kazma ve kürek sapı ile baston, küfe ve sandık çemberi yapılmakta ve ülkenin her yanına dağıtılmaktadır.
Akbaba köyünde Kaymakdonduran isimli bugün de hala güzelliğini koruyabilen bir mesire yeri de bulunmaktadır. Ayrıca Kaymakdonduran isminde bir de çeşmesi bulunan köyün Soğucak suyu da meşhurdur.
Akbaba köyü tüm doğal güzelliğine rağmen maalesef Türkiye’nin belli bir tarihten sonra yaşamaya başladığı çarpık kentleşme süreci ile yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bir tarafı yemyeşil, bir tarafı şantiye. Ne yazık ancak bu güzel köyü bu sözlerle ifade ediyoruz.
POYRAZKÖY
Kuruluş tarihi altı yüzyıl öncesine kadar giden Poyrazköy’e ilk yerleşenlerin Cenevizlilerin olduğu tahmin edilmektedir. Köye daha sonra Bizanslılar gelip yerleşmiş ancak köyün Osmanlı hâkimiyetine geçmesinin ardından Trabzon ve Rize’den getirtilen insanlarla birlikte çehresi değişmiştir.
Köyün kuzey doğusunda, boğaz girişine hâkim bir yerde bulunan gözetleme kulesi, ünlü Osmanlı tarihçisi ve devlet adamı Cevdet Paşa’nın kayıtlarına göre 1778′den sonra Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa tarafından Fransız mimar Baron de Tott’a yaptırılmıştır. Bu gözetleme kulesinin giriş kapısının sağında ve solunda personelin kalması için inşa edilen mahzen girişleri oldukça özgün bir karakter arz etmektedir.
Poyrazköy Kalesi
Köyde bulunan Poyraz Kalesi de yine aynı dönemlere aittir. Kara kısmından çok az bir bölümü görülebilen kale askeri amaçlar için kullanılmıştır. Rumeli yakasında, Poyraz Kalesi’nin hemen karşısında Garipçe Kalesi bulunmaktadır.
Eşsiz sahili ile nefes kesen bir manzaraya sahip olan Poyrazköy, birbirinden hünerli balıkçı lokantaları ile ünlüdür.
ANADOLUFENERİ
Anadolufeneri kuzeyinde Karadeniz, güneyinde Mahmut Şevket Paşa Köyü, doğusunda Alibahadır köyü ve batısında ise Poyraz köyünün bulunduğu, ismini burada bulunan deniz fenerinden alan güzel bir köydür.
Anadolufeneri, İstanbul Boğazı’nın Karadeniz’e açılan kısmında Çakaltepe ve Kabakoz koylarmın arasında bulunan küçük bir yarımada üzerinde kurulmuştur.
Söz konusu fener 1834 yılında yapılmış ve 1858 yılında Fransızlar tarafından karşı sahilde bulunan fenerle birlikte kule kısmı yeniden düzenlenmek suretiyle işletilmiştir. 1933 yılında Fransızların bu fener üzerindeki 100 senelik imtiyazları kendilerine tazminat ödenmek suretiyle iptal edilmiştir. Fener, denizden yetmiş beş metre yükseklikte olup, her bir saniyede bir beyaz ışık vermektedir.
Köy nüfusu Kafkasya’dan göç edenlerden ve Girit’ten asker olarak gelip yerleşenlerden oluşmaktadır. Köy halkı balıkçılıkla geçinmekte, zaman zaman sebzecilik ve süt hayvancılığı da yapılmaktadır.
Köy sınırları içerisinde ayrıca keçicilik yapılmakta ve çeşitli çiftlikler ve meralar bulunmaktadır. Köyde ayrıca ticari amaçlarla fasulye, kavun, karpuz ve balkabağı yetiştirilmektedir.
Köyün içerisinde 1823-1824 tarihlerinde dönemin Osmanlı Sultanı II. Mahmud tarafından yaptırılan bir çeşme ve 1880 yılında inşa edilmiş bulunan Hamidi Evvel Camii yer almakta, köyün tarihsel kimliğini ele vermektedir. Söz konusu çeşmenin suyu beş kilometre uzaklıktaki Mecitdere suyudur.
Anadolufeneri’nin Beykoz’un merkezine olan uzaklığı on beş kilometredir.