Biyolojik Silahlar ve Biyolojik Savaş
2. ZEHİRLİLİK
Mikroorganizmanın hastalık yapma yeteneği, vücudun mukavemet mekanizmasını yenme veya kırma kabiliyetidir.
3. YAŞAMA KABİLİYETİ
Mikroorganizmaların yaşama yeteneği türlerine göre değişir. Biyolojik maddeler yaşayan organizmalar olduklarından çoğu çevre koşullarından büyük ölçüde etkilenirler. Bu nedenle mikroorganizmaların kullanıldıkları ortamlarda sağ kalma yetenekleridir.
b- Askeri Yönden Özellikleri
1. İHTİYACIN ÇOK AZ MADDELERLE KARŞILANABİLMESİ
Biyolojik silah sistemleri, kullanılan maddelerin canlı olduğu yegane sistemlerdir. Hastalık temin etmek için sadece çok az sayıda mikroorganizmaya gerek vardır. Biyolojik bir maddenin alana dağılmasını takiben, epidemik oranda bir hastalığın yayılması meydana gelebilir.
2. GENİŞ ALANA ETKİ EDEBİLME
Biyolojik silah sistemleri diğer silahlara oranla daha büyük sahalara etki edebilirler. Biyolojik ajanların boyu mikroskobik olduğundan çok büyük miktarda etkili biyolojik madde dozu, küçük bir hacimde olur. Bir tek sevk aracı binlerce kilometre karelik hedef bölgesine, aerosol cinsinden, zayiat yaratıcı biyolojik madde kullanmak suretiyle etki edebilirler.
3. HAVA DURUMUNA BAĞIMLILIK
Biyolojik bir maddenin püskürtülmesine etki eden dört önemli hava durumu vardır. Bunlar güneş ışığı, havadaki nem oranı, rüzgar, hava stabilizesidir.
Güneş ışığı (Mor ötesi, radyasyon) biyolojik maddelerin çoğuna karşı öldürücüdür. Bu yüzden biyolojik taarruzların çoğu gece yapılır.
Havadaki nem oranı; her biyolojik madde potansiyeli püskürtüldükten sonra yaşama için gerekli optimum nem miktarına sahiptir. Bu nedenle optimumdan sapma derecesi, bir aerosolun bozulma ölçüsüne etki eder.
Rüzgar tesirlerinin önemi, maddeyi dağıtmak için kullanılan silah sistemine göre değişir. Rüzgar altına gidişi gerektiren aerosol bir biyolojik madde ile hedefin etkili olarak örtülmesi için en etkin rüzgar hızları, normal olarak 8-18 nat (15-33 km/s) arasındadır.
4. GECİKTİREN ETKİ
Biyolojik maddeler hemen zayiata yol açmazlar. Hastalığın taşıyıcıda meydana gelmesi için zaman gereklidir. Mikroorganizmalar yeterli miktarda çoğaldıktan sonra vücudun mukavemetini kırıp hastalık meydana getirebilirler. Buna kuluçka devresi denir. Her maddenin kuluçka devresi değişik olup, bir kaç gün ile bir kaç hafta arasında değişir.
5. YAYGINLIK
Yüksek infilaklı silahlar ve nükleer silahlara karşı sığınak, banket veya çeşitli tahkimatlar içerisinde korunmuş insanlar biyolojik silahlardan da kendilerini korumuş sayılmazlar. Zira biyolojik silah maddeleri ile bulaşmış kimseler bu gibi yerlere kolayca girebilirler ve buralarda korunmakta olan personeli rahatlıkla biyolojik savaş maddeleriyle bulaştırabilirler. Açık araziye oranla daha etkili olabilirler. Başka silah sistemleri için zor hedef olarak yorumlanan hedefler biyolojik silah sistemleri için zor hedef olmayacaklardır.
6. TAHRİP EDİCİ DEĞİLDİR
Biyolojik savaş maddeleri (teçhizata karşı olan dışında) sadece yaşayan şeyleri etkilediğinden, teçhizat, tesisler ve yapılar, biyolojik bir taarruz meydana geldikten sonra hiç bir zarar görmeyeceklerdir. Püskürtme silah sistemleri tümüyle tahrip edici değildirler.
7. KEŞFEDİLMESİ GÜÇTÜR
Biyolojik savaş maddelerinin varlıkları beş duyunun hiç biri ile keşfedilmez. İnsanlar aerosol halindeki biyolojik savaş maddeleriyle temasa geçtiğinde biyolojik bir taarruzla karşı karşıya olduğunun bilincine varmadan organizmaları nefes almak suretiyle içine çeker., etkisi hemen görülmediğinden de taarruz fark edilmeden devam eder, Biyolojik savaş maddelerinin varlığı sadece özel aygıtlarla tespit edilir.
8. YAPIMLARI KOLAYDIR
Biyolojik savaş maddeleri toplu zayiat silahlarının en ucuz olanıdır. Mütevazı biyolojik araştırma ve üretim kapasitesine sahip bir millet; Örneğin; eczacılık ve içki sanayii olan bir ülke biyolojik savaş maddelerini imal edebilir.
9. ETKİLERİNİN ŞİDDETİ
İnsanlar arasında hastalık meydana getiren biyolojik savaş maddelerinin sebep oldukları hastalıklar çok çeşitlidir. Etkileride öldürücü olabilir veya olmayabilir. Öldürücü maddeler, hassas insanlarda ölüme sebep olabilirler, ancak pratik açıdan biyolojik ajanların etkilerine maruz kalanların sadece belli bir yüzdesinde ölüm olur. Öldürücü olmayan patojenik maddeler genellikle öldürmezler, fakat açıkta olan hassas şahıslarda, askeri açıdan karşı konmayacak enfeksiyon ve hastalıklar meydana getirebilirler. Yiyeceklerle endüstriyel mamuller bulaştırma ile veya biyolojik savaş maddeleri ile kirlenmeden meydana gelen etkilerle kullanmada güvensizlik doğurabilirler.
10. RETROAKTİVİTE TEHLİKESİ
Retroaktivite; kullanılan biyolojik ajanın kullanan taraf içinde tehlike yaratmasıdır. Salgın yapan hastalıkların, kullanan tarafın personeline de yayılabileceği göz önünde bulundurularak gerekli tedbirlerin önceden düşünülüp alınmış olması gerekmektedir.
8. BİYOLOJİK AJANLARDA ARANILAN ÖZELLİKLER
Biyolojik savaş ajanı olarak kullanılacak hastalık etkenlerin de aranan belli başlı özellikler şunlardır.
a- Üretimleri kolay ve ucuz olmalıdır,
b- Depolama şartlarına ve dış şartlara dayanıklılıkları fazla olmalıdır,
c- Enfeksiyon yetenekleri fazla olmalı ve salgın yapabilmelidirler,
d- Hastalık yapma yeteneği yüksek olmalıdır,
e- Vücuda çeşitli yollardan özellikle solunum yoluyla girmelidir,
f- Kuluçka devreleri genellikle kısa olmalıdır,
g- Teşhis ve tedavileri güç olmalı ve zaman almalıdır,
h- Retroaktivite tehlikesi önlenmiş olmalıdır,
9. BİYOLOJİK AJANLARIN VÜCUDA GİRİŞ YOLLARI
Mikroorganizmaların vücuda girmeyi başardıkları yerlere giriş yerleri denir. Mikrobiyoloji yönünden; mikroorganizmalar vücuda şu yollardan girerler.
a- Solunum Sistemi Yolu,
b- Sindirim Sistemi Yolu,
c- Deri Yolu,
d- Tenasül Organları Yolu,
e- Göz Konjiktivaları Yolu,
Biyolojik savaş yönünden mikroorganizmaların vücuda girişi önem sırasına göre olmak üzere ilk üç yoldur. Ayrıca diğer yollarda öncekilere göre daha az olmakla beraber önemli giriş yollarıdır.
Biyolojik ajanın vücuda giriş yollarına göre tehlike oranı artar. Örneğin; Şarbon hastalığı mikrobu deri yolu ile alınırsa ölüm oranı %5-20 civarında iken, solunum yolu ile alındığında ölüm oranı %99 a kadar çıkar. Yine veba deri yolu ile bulaştığında ölüm oranı %20-30 iken solunum yolu ile alındığında ölüm oranı %95 e kadar çıkar. Tüberküloz basilleri solunum yolu ile akciğerlere girince hastalık verem olur. Aynı basiller sindirim yolu ile alınırsa bağırsakta bağırsak hastalığı olur. Tifo mikrobu yaralardan geçerse az, sindirim yolu ile alınırsa çok tehlikeli olur.
Belli bir patojenle bağımlı olan tipik arazlar, organizmanın normal olmayan bir giriş yolundan girmesi ile tümüyle değişebilirler. Bunda doğru bir teşhise ulaşmak zor olduğu gibi, uygun bir tedaviyi de olanaksız kılar.
10. BİYOLOJİK SAVAŞ MADDELERİNİN ATILMA VE YAYILMA YÖNTEMLERİ
Bu tanım altında sözü geçen “ATILMA VE YAYILMA” terimi, bir biyolojik maddenin canlı ve öldürücü durumda insan,hayvan ve bitkileri etkileyecek şekilde maksatlı olarak bırakılması anlamını taşır.
Biyolojik taarruz, kullanılan maddenin özelliklerine ve arzulanan sonuçlara bağlı olarak değişik yayılma yöntemleri ile uygulanır.
Yayılma yöntemleri, patojenlerin, enfeksiyon meydana getirmek üzere vücuda girdikleri başlıca üç giriş noktasının varlığı ile ilgilidirler. Bu noktalar solunum sistemi, deri ve sindirim sistemidir. Ayrıca biyolojik ajanların yayılmasında etkili bir yöntemde sabotaj yoludur.
A- AEROSOL SOLUNUM YÖNTEMİ
Solunum sisteminin bir biyolojik maddeye maruz kalması, biyolojik maddenin bir aerosol ile yayılması suretiyle sağlanır. Bir aerosol, sıvı ve katı olabilen, çok küçük parçalara ayrışabilen ve bir gaz ortamında tutulan partiküllerden meydana gelir. Bilinen aerosol örnekleri toz, sis ve dumandır.
Aerosol bir biyolojik madde, canlı patojenik organizmalar ihtiva eden partiküllerin havadan atılma özelliğinde olması, şeklinde tanımlanır.
1- AEROSOL-SOLUNUM YÖNTEMİNİN ÖZELLİKLERİ
(a) Keşfedilmesi zordur,
(b) Geniş bir bölge kolayca kaplanabilir,
(c) Hastalık yapabilecek doz çok kolay alınır,
(d) Mikroorganizmalar akciğerden doğrudan doğruya kana geçtikleri için enfeksiyon ihtimali artar,
(e) Bina ve tahkimatlara nüfuz etme kaabiliyetindedir,
(f) Kapalı yerlerde aynı havanın tekrar tekrar tenefüs edilmesi sonucu daha fazla miktarda biyolojik ajan alınır,
2- PARTİKÜLÜN BOYUTLARI
Aerosol biyolojik maddenin etkili olabilmesi için personele ulaşması gerekir. Bu yöntemle kullanılan biyolojik ajanlar, canlı olmalı, enfeksiyon yaratabilmeli ve enfeksiyonun en çok meydana geleceği akciğerin derin yerlerinde (alveol yatağı) tutunabilecek şekilde solunum sisteminden geçebilecek kadar küçük boyda olmalıdır. Üst solunum sisteminin doğal savunma mekanizmaları çapı 5 mikrondan büyük olan partiküllerin çoğunu tutmayı başarabilirler. Bir mikrondan az çapı olan partiküller ise yerleşme olanağı bulmadan önce genellikle akciğerden dışarı atılırlar. Boyları 1-5 mikron arasında değişenler ise diğerlerine oranla hem savunma engellerini daha kolay aşarlar, hem de akciğerde yerleşme olanağı bulurlar.
3- AEROSOL PARTİKÜLLERİNİN OLUŞUMU
Aerosol biyolojik maddelerin oluştukları üç yöntem vardır.
(a) JENERATÖR
Partiküller, bulamaç halindeki maddenin ayarlı bi basınçla ufak bir delikten sıkılması suretiyle oluşturulabilir.
(b) PÜSKÜRTME
Uygun boyuttaki partiküller, bulamaç şeklindeki maddeyi yüksek hızla hava akımına bırakmak suretiyle elde edilebilir.
(c) PATLAYICI KUVVET
Biyolojik maddeler patlayıcı aletlerle de yayılabilir. Ancak, sıvı partiküllerin boyutlarının kontrolü güç olup, biyolojik maddenin çoğu ısı ve patlayıcı maddenin sarsıntısından yok olur.
4- AEROSOL MADDENİN KALICILIĞI:
Aerosol biyolojik madde yayılan madde canlı, öldürücü ve uygun boyutta ise, partiküllerde havada kalıcı ise çok etkili olur. Aerosolun oluşturulduğu andan itibaren bazı fiziksel ve çevresel koşullar kalıcılığını etkiler.
Aerosolun kalıcılığını sağlayan bazı faktörler aşağıda sıralanmıştır
(a) ÇÖKELME
Partikülün düşme hızı doğrudan doğruya boyuna bağlıdır. 1-5 mikron arasındaki partikülün düşme hızı nispeten azdır.
(b) SIKIŞMA
Aerosol bulutu rüzgar altında hareket ederken, bulutun içindeki partiküllerle çarpışıp yolları üzerindeki cisimleri yapışırlar. Bazı partiküller sıkışarak yok olabilirler.
(c) MORÖTESİ RADYASYON
Güneş ışığındaki morötesi radyasyon mikroorganizmaları öldürür. Aerosolun karanlıkta yayılması morötesi radyasyonun etkisini ortadan kaldırır.
(d) HAVA KOŞULLARI
Hava koşulları, aerosol bulutu tüm olarak etkiler, Rüzgarın istikameti ile hızı, nem, ısı, havanın durgunluğu ile yağış aerosolleri etkileyebilir.
B- ARTROPOD VEKTÖRÜ-DERİ YÖNTEMİ
Biyolojik maddenin uygulanmasında kullanılabilen ikinci giriş noktası deridir. Deriye nüfus etmeyi bir taşıyıcı (artropod vektörü) sağlar. Bu haşereler her çeşit mikroorganizmaları insanlara veya hayvanlara ve bitkilere aktarmaya muktedirler. Bu böceklere “ARAKONAKCI” veya “VEKTÖR” denir.
1- VEKTÖRLER İKİ GRUPTA SINIFLANDIRILABİLİR
(a) BİYOLOJİK VEKTÖRLER
Bedenlerinde hastalık yapıcı organizmanın gelişmesini ve çoğalmasını, alıcıya enjekte etmeden önce gerçekleştiren taşıyıcılardır. Sıtma ile sarıhummayı aktaran sivrisinekler biyolojik vektörlerdir
(b) MEKANİK VEKTÖRLER
Mikroorganizmaları bir taşıyıcıdan diğerine taşıyabilen ancak parazitlerin gelişmesi ve çoğalmasıyla ilgi kurmayan taşıyıcılardır. Antraksı (şarbonu) aktaran kara at sineği ile bitki hastalıklarının taşıyıcı bir çok haşere ise mekanik vektörlerdir.
2- VEKTÖRLER
Patojenlerin taşıyıcılarla insanlara aktarılması olayına tarihte çok rastlanır. İnsanlara taşıyıcılar tarafından aktarılan 80 den fazla öldürücü hastalık bilinmektedir.
Bazı vektörler ve bulaştırdığı hastalıklar şöyle sıralanabilir.
(a) SİVRİSİNEKLER
Sarıhumma ve dang humması, insandan insana sivrisineğin ısırmasıyla aktarılır.
(b) SİNEKLER
Sinek türlerinin çoğunda emici ağız kısımları olup bazıları insan ve hayvan derisini delmeye muktedir ağız yapısına sahip olup, en çok korkulan insan hastalıklarına yol açan patojenleri taşırlar. Emici sinekler, patojenleri hastalanmış vücutlardan alır ve bunları açıkta bulunan yiyecek ve sulara kendi vücutlarında taşıyarak bulaştırırlar. Tifo, Dizanteri ve Asya Kolerası ısırmayan sinekler tarafından mekanik olarak taşınan hastalıklardan bazılarıdır. Isıran sineklerin taşıdığı patojenlerle oluşan hastalıklardan biriside insanlara, ehli hayvanlara ve vahşi hayvanlara mahsus korkunç bir Afrika uyku hastalığıdır. Bu hastalığın vektörü tsetse (çeçe) sineğidir. İnsan ve vahşi hayvanlara mahsus bakteriyel bir hastalık olan tavşan humması bazen at sinekleri tarafından da aktarılır.